Üstün
DÖKMEN, bir süre önce Milli Eğitim
Bakanı Nabi Avcı’nın da bulunduğu bir sempozyumda şu cümleleri sarf etmişti;
Van depreminde Türkiye 5 aldı. Kolonları kesip galeri yapan
da 5 aldı, ölen de. Herkesin din dersi 5’ti ama bunca hırsız, ahlaksız, uğursuz
nereden çıktı?
Bu
sözler, “Din eğitiminde nerede yanlış yapıyoruz?” sorusunun
cevabını düşünmeye ve sorgulamaya sevk etti. Ve bu yazının fitilini ateşledi.
-Yemeğini bitirmek istemeyen çocuğa “Yemeğini bitirmezsen
Allah seni çarpar!” diye tehdit eden bir anne-baba düşünün.
-Büyükbabasının niçin öldüğünü soran çocuğa “Allah
böyle istedi.” Diye cevap veren bir anne-baba,
-Deprem, sel gibi doğal afetleri merak eden
çocuğa “Depremi yapan da Allah, depremden kurtaran da…” diyen anne-baba,
-Engelli birini görüp, bunu yadırgayan ve
sorgulayan çocuğa “Allah onu da ayaksız yarattı oğlum.” diyen ebeveynler,
-Fakirliğini “Allah bizi yoklukla sınıyor.”
diye perdeleyen anne babalar hayal edin…
7-8 yaşlarındaki
bir çocuğa böyle cevaplar verdiğiniz zaman, onun ruh halini düşünebiliyor
musunuz?
Allah, çocuğun
gözünde sevdiklerini elinden alan, büyük felaketlere sebep olan, ufacık çocukları
açlıkla sınayan, insanları kolsuz bacaksız bırakan, görünmeyen, konuşmayan ama her
şeyi gören, duyan, her şeye karışan bir korkunç devden ibaret olur.
Çocuk 9 yaşına
kadar somut düşünme becerisine sahip olmadığı için, dini eğitimin bu yaşlarda verilmesinde
çok dikkatli olunması gerekir. Mümkün olduğu kadar soyut kavramlara girilmeden,
örnek olaylar ve ahlak eğitimi üzerinde yoğunlaşılmalı. Somutlaştırılmış ahlak
eğitimi, dini eğitimin temelini oluşturmalıdır.
Büyükbabanın
ölümü, deprem, sakatlık, ekmek israfı ve yoksulluk gibi şeylerin sebepleri
çocuğun anlayabileceği düzeyde, somut verilerle anlatılmalıdır.
Örneğin, dedenin
ölümünü bir çiçeğin filizlenip, büyümesi ve sonra kurumasıyla ilişkilendirerek,
doğadaki tüm canlıların bu süreci yaşadığı net, basit ve tutarlı sözcüklerle
açıklanabilir.
Her şeyin
nedenini Allaha bağlayan çocuk, olayları ve durumları sorgulamadan uzak bir
biçimde, dogmatik düşüncelerle kabullenecektir.
Araştırarak,
sorgulayarak, düşünerek, deneyimleyerek velhasılı çalışarak üretme yerine,
hazır cevaplı ve miskin bir anlayışa teslim olacaktır.
İngiltere’de
yapılan bir araştırmada ilkokulda felsefe öğrenen çocukların İngilizce ve
matematik derslerinde daha başarılı olduğunu ortaya koymuştur. Araştırma 9-10
yaşındaki çocuklarda olumlu sonuç vermiştir.
7 yaşındaki
çocuğun eline zikirmatik verip, 8 yaşındaki kız çocuğuna “Saçlarını açanları
Allah cehennemde yakar.” diyerek tembihleyip okula yollarsak bu çocukların ruh
dünyasında telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açarız.
Sınavlara
hazırlanırken çalışmak yerine Eyüp Sultan’a dilek dilemeye giden, doktora
görünmek yerine hocaya okutmaya giden, yoksulluğu çalışmakta değil de türbelere
yüz sürmekte arayan nesil hep bu yanlış din eğitiminin ürünüdür.
Sosyal paylaşım
sitelerinde üzerinde “Allah” yazan bal peteklerini, ağaç dallarını, kayaları
görmüşsünüzdür. Neredeyse İngilizcedeki “W” harfini bile “Allah lafzı” diye
paylaşacak seviyeye geldik.
Dünya kuyruklu
yıldıza mekik gönderip, evren genişlemesini, kara deliği, zaman kaymasını, kök
hücreyi, yapay zekâyı tartışırken bizim şeftali çekirdeğinde Allah’ı aramamız
da doğrudan bununla ilgilidir.
Diyanet İşleri
Başkan Yardımcısı Prof.Dr.M.Şevki AYDIN
“Böyle
bir dindarlık bireyin düşünme, sorgulama, seçme, karar verme, sorun çözme gibi
insani yeteneklerini besleyip büyüten güç olmaktan çıkar, bunlara ket vuran
etkili bir unsura dönüşür. Avrupa insanının aydınlanma yolunda inanan insanın
yerine düşünen insanı yetiştirme ihtiyacı duyması, işte böyle bir olumsuz
dindarlık anlayışını yok etmeye mecbur olmasından kaynaklanıyordu. İslam’ı
böyle bir duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.”
Dinin temeli
güzel ahlaktır. Güzel ahlak, doğruluk, yardımlaşma, merhamet, cesaret,
çalışmak, dürüstlük kavramlarını kapsar.
Toplumumuzdaki bu
kadar ibadethaneye, bu kadar din
adamımıza, bu kadar dini eğitim veren kuruma ve din kültürü öğretmenlerine
rağmen hala bir ahlaki çöküş varsa, sebepleri üzerinde çok kafa yormak lazım.
Hırsızlığı, yalan
söylemeyi, sahtekârlığı, bencilliği, duyarsızlığı, sevgisizliği ve
nezaketsizliği bir sebep olarak değil, sonuç olarak görmeliyiz.
Peki, bu konuda
anne-baba, öğretmen ve bir birey olarak bizler ne yapmalıyız?
1-En güzel eğitim
iyi örnek olmakla başlar. O halde
çocuklarımıza iyi örnek olmalıyız.
2-Aile ahlak
eğitiminin temelidir. Aile yapısını ahlaki
temellere oturtmalıyız.
3-Okullarda dini
eğitim verilirken çocuk psikolojisini
göz önünde bulundurmalıyız.
4-Din eğitimini ehliyetli ve pedagojik alt yapısı olan
öğretmenler tarafından vermeliyiz.
5-Okulda edinilen
din kültürünün okul dışında gerçekleştirilecek sosyal sorumluluk projeleriyle
uygulamaya koyulması ve içselleştirilmesini
sağlamalıyız.
6-Cennet-cehennem,
günah-sevap, haram, helal, ölüm gibi çocukların merak duyduğu konularda sorularını cevapsız bırakmamalıyız.
7-Olumlu örnekler üzerinden ve düzeye
uygun şekilde, korkutmadan anlatın ki, çocuk bu soruların cevabını dışarıdaki kontrolsüz ve uygunsuz ortamlarda aramasın.
Çocuklarımıza
bırakacağımız en kötü miras bozulmuş ahlak ve özünden uzaklaştırılmış dindir.
Kendimizi değiştirme imkânımız olmayabilir, lakin onlar için geç değil.
Bu konu ile
ilgili üzerimize düşen sorumlulukları bilmeli ve yerine getirmeliyiz.
Henüz vakit
varken…