7 Temmuz 2016 Perşembe

ENDÜSTRİ 4.0

50 yıl önce okulda öğrendiklerimizin %75'ini gündelik hayatta kullanırken, bugün bu oran %2'lere düşmüş durumda.
Okullar maalesef hem gerçek hayattan koparıyor, hem yaratıcılığı öldürüyor. Anne babalar da aynı şekilde çocuğun merak, hayalgücü, oyun kurma, hareket etme ve girişimcilik yeteneklerini sınırlandırıyor.
Çocuklarımızın %75'i bir mahkum kadar bile gün ışığını göremezken dünya bambaşka bir devrime hazırlanıyor.
Buz Devrindeki Sid gibi miskinliğimiz yüzünden bu devrimi kaçırıp bir mamudun kıçında yağmurdan korunmaya mahkum olacağız.
Spacex Mars'a turist götürmeye, Tesla elektrikli aracını piyasaya sürmeye, Google yapay zeka yapmaya hazırlanıyor.
Biz bir yerli arabadır tutturduk gidiyoruz. Bizim artık yerli araba motoruna değil, yerli arama motoruna ihtiyacımız var. Google, Yandex şirketleri gibi...
Bu devrim gerçekliğin sanal dünya ile entegrasyonu ile ekonomik alanda aracı kurumlar ortadan kalkacak, üreticiden tüketiciye ulaşacacak ürünlerin otomasyonu ile bilinçli tüketici devri başlayacak.
Akıllı sistemlerle üretimin, eğitimin, güvenliğin, sağlığın dijitallesmesi akıllı şehirler ve akıllı yaşamlar sunacak.
Bu pazarda ya tüketen olup köleliğe razı olacağız, ya üreten olup müreffeh, onurlu ve bağımsız bir millet olacağız.
Peki ne yapmalı?
1) -Kodlama dersi
-Robotik dersi
-Zeka oyunları dersi zorunlu olmalı
2) Okullar dönüşmeli
3) Bilimsel düşünce üniversitelere yeniden hakim olmalı
4) Torpilli değil, liyakat sahibi bilim adamları iş başında olmalı.
5) Ülkede özgür düşünce ortamı oluşmalı
6) Sanat, Tasarım ve estetik her alanda olmalı
7) Okul öncesi zorunlu olmalı
8) Meslek liseleri özel bir konumda ve özerk olmalı

OKUMANIN FAYDALARI

Okumak;
 💠 Stresi azaltır.
   💠 Uykuya hazırlar.
💠 Empatiyi güçlendirir.
💠 Beyni hızlandırır.
💠 Depresyonu engeller.
💠 Direncinizi artırır.
 💠 Sosyalleştirir.
💠 Hafızayı güçlendirir.
💠 Yazmayı özgünleştirir.
💠 Açık fikirli yapar.
💠 Güç verir.
💠 Zihni berraklaştırır.
💠 Düşünceyi zenginleştirir.
*bonus*
Karizmanızı artırır.

DEĞİŞİME DİRENMEK

Eğitimde her yenilik uygulandığı anda eskir. Eskiyen yeniye karşı gösterilen direnç asla eskimez ve bir granit gibi sert ve sağlam bir şekilde kendini konumlandırır. Oysa yeniliklere direnç göstermeye ayırdığımız enerjiyi iyileştirme ve öneriye harcasak herşey çok daha güzel olur.
Eğitimde nihai hedefiniz belli ise değişim ve güncellemeler doğal karşılanmalı. Eğitimciler ve veliler artık değişim kavramını içselleştirebilmeli. Öncelikle bu direncin altında yatan sebepleri iyi tahlil etmek gerekir.
Eğitimde değişimi içselleştiremeyişimizin en önemli sebepleri; 
-Plansızca yapılması
-Öğretmene rağmen yapılması
-Siyasi erke güven duyulmaması
-İdeolojik saplantılardır.
Bu sebepleri ortadan kaldırdığımızda kimsenin değişime direneceğini zannetmiyorum.

TÜRK KIZINA

TÜRK KIZINA
5 kuruş etmeyen dizilerle büyümüş, tüm varlığı bilgisi ve genel kültürü dizilerden oluşmuş, survivor izleyen, onlar için SMS atan, gündemini onlarla oluşturan, onlar için mesajlar yazan kadıncıklar sürüsü memleketim...
Bir kadını en basit kılan şey, izlediği dizilerdeki karakterlere, tiplere aşık olmak, ulu orta reklamını yapmak, ağzının suyunu akıtmaktır...
Haftada en az 8-10 saat dizi, yetenek sizsiniz, kiminle evlensem, kimi düdüklesem izleyenden ne yar olur, ne ana, nede eş?
Bazılarına en son okuduğu kitabı sorsan, maalesef zihni Cin Ali'ye kadar iner. Ama sorsan her boku o bilir? Siyasetin pîrî, tarihin üstadı, sosyolojinin profesörü.... Nasıl oluyorsa?
Oysa ki; Kadınlar zihninde duygularını işlemede 8 şeritli otobana sahipken erkekler bir köy yoluna sahiptir. Erkeklerin neredeyse her anı cinsel dürtülere esirken, kadınlarda bu esaret yok denecek kadar azdır. Erkekler hayatın üç beş rengine mahkumken, kadınlar için hayat rengarenktir. Erkekler empati özürlüsüyken, kadınlar empati kurmada çok beceriklidirler. Daha sayamayacağımız nice özellik...
Türk tarihinde kadının yerine bir bakın. Kurultayda Han ile Hanım birlikte otururdu. Paralarda han ile hanımın resimleri birlikte yer alırdı. Hatta Uygur bayrağında bile kadın erkek figürü birlikte yer alır. Aynı şekilde Cumhuriyet, kadınlara seçilme hakkını medeni(!) Avrupa'dan çok daha önce kanunlaştırmıştır.
ABD gelecek ay ilk defa bir banknota kadın resmi basacak. Oysa bizim Göktürkler'in parasından tutun, eski kuruşlarımızda ve kağıt banknotlarımızda hep vardı.
Kadın eğitilirse, toplum eğitilir. Kadın okursa, toplum okur. Kadın kendini geliştirirse, toplum gelişir.
Bu yüzden kızlarımızın okumasından, camiye gelmesinden, çalışmasından, yönetime katılmasından rahatsızlık duyuyorlar.
Türk kızı!
İstiklâl sensin.
İstikbâl sensin.
Kurtuluş sensin.
Oku...

16 Ocak 2016 Cumartesi

2 Kadın 2 Çocuk

7 çocuğu vardı.
Bir gün, ilkokula başlayalı 4 ay bile olmayan 7. Oğlu elinde bir kâğıtla geldi. “Bu kâğıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi”. dedi.
Kadın kâğıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”

Aradan uzun yıllar geçip vefat ettiğinde, eski aile eşyalarını karıştıran dahi oğlu birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kâğıt buldu ve alıp açtı.
Kâğıtta “Oğlunuz şaşkın. Algılama ve anlama problemi var. Bu şartlarda okulumuza gelmesi uygun değil.” yazılıydı.

Ve o çocuk saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dâhisi haline getirilmiş Thomas Alva Edison “şaşkın” bir çocuktu…

Bir kadın, elektrikten ampule kadar onlarca icadın mucidini yetiştirerek insanlık tarihini değiştirdi.

*     *     *

14 yaşında evlendi.
Okula gönderilmediği halde okumayı öğrendi.
Bu yüzden “hoca” anlamına gelen “molla” lakabıyla anıldı.

30’una varmadan 3 çocuğu oldu.
3’ünü de sırayla kaybetti.
4. çocuğuna hamileyken eşkıyalar kocasını kaçırdı.

Çocuk doğduğunda emziremedi, yaşadıklarından dolayı sütü kesildi.
31 yaşındayken kocası öldü.
Oğlunu okutmak için dişini tırnağına taktı.

Subay olan oğlunu yıllarca göremediği oldu.
Memleketi düşman tarafından işgal edilince kızıyla birlikte yollara düştü.
Hastalığa yakalandı.
Oğlu için verilen idam kararını duyunca kısmi felce uğradı.
Kızıyla sıkıntılı ve sancılı günler geçirdi.
Oğlunun öldüğü haberleri hastalığını daha da kötüleştirdi.

3 yıldır ayrı kaldığı oğlunu hayata gözlerini kapatmadan önce nihayet son kez görme imkânı buldu.

1923 yılında vefat ettiğinde mezar taşına “TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın Ruhuna el-Fâtiha" yazıldı.

Ve bir kadın, dağılmakta olan bir milletin makûs talihini değiştirdi.

Kadın eğitilirse, bir toplum eğitilir. 


En iyi öğretmen: Başarısızlık

Başarıya giden yolda her başarısızlık, başarıya gitmeyen seçeneklerden birini elemektir. Başarısızlıklar, alternatifleri tüketerek başarı istikametinde ilerlemeye mecbur bırakır.
Sürecin ve sürece etki eden faktörlerin yeniden gözden geçirilmesine imkan sağlayarak derinleşmeye ve uzmanlaşmaya sevk eder. Düşünüş biçimlerini ortaya koyduğu için özeleştiriye kapı aralar. Neyin, nasıl yapılmayacağını öğreterek tecrübe kazandırır.
Başarısızlıktan korkmamak lazım. Başarısızlığın hüznü bireysel olmasına rağmen başarının sevinci evrenseldir.

Unutmayın, başarısızlık insanı, başarı insanlığı değiştirir. 


31 Aralık 2015 Perşembe

Kimse Bilmez...

İnsan her zaman bir şeyleri erteler. Düşün, en son neyi erteledin? Ne için, nelerden vaz geçtin? Başlamak isteyip de başlamadığın neler var? Başlayıp da bitiremediklerinin oluşturduğu tortu daraltıyor mu ruhunu?

Düşün, en son neyi feda ettin. Kimin için, ne için?

Kendin için -evet sadece kendin için-  ne yaptın? En son ne zaman yüksek bir tepeye çıkıp ufukları seyrettin? Şehre ne zaman yüksekten baktın?

En son ne zaman uyumadan önce başını kaldırıp göklere baktın? Yıldızlar, gezegenler, galaksiler… Neredeyim? Buraya nereden geldim? Neden buradayım? Bu sonsuzluk ne zaman son bulur? Diye derin düşüncelere daldın?

Sahi en son ne zaman bir çocuk masalı okudun? Kafandaki yetişkin kurttan kurtulup, ne zaman bir çocukluk yaptın? En son ne zaman kendin için bir çay demledin, kahve yudumladın? Müziğin sesini yükseltip güzel anıları yâd etmeyeli kaç zaman oldu?

Sebepsiz yere ıslık çaldığın oldu mu hiç? Deli diyenlere gülümseyip “eyvallah” demeyeli, sebepsiz yere kahkahalar atmayalı ne kadar oldu?

Kısacık hayata sığdırdığın acıları, ayrılıkları, kırgınlıkları, öfkelenmişlikleri ne çok düşündün, onlarla ne çok vakit harcadın değil mi?

“Deli gibi sevmek, ruhumuzda var” derken ne çok mutsuzmuşsun meğer. Zarifoğlu’nun dediği gibi, asıl keramet buluttaydı, ama herkes ne yazık ki yağmura şiir yazdı. Oysa yağmur, bulutun çimende bıraktığı gözyaşıydı sadece…

Şimdi “bir fırsatım daha olsaydı, şunu da yapardım” dediğin şeyi yapmanın tam zamanı. Çünkü hayat, tekrarı olmayan bir tiyatrodur. Ya seyredersin, ya da oynarsın.


Hadi, şimdi oyun vakti; mutlu yıllar…