mektep nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mektep nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Mekteb lafzı üzerine...

Mekteb, Arapça menşeili bir kelime olup, kitapla aynı kökten gelmektedir. Kitab ise “ketebe” yani yazmak fiilinden türemiş, ”yazılı” anlamına gelen bir sözcüktür. Kısaca mekteb, yazı öğretilen yer anlamına gelmektedir. Şu anki kullanımıyla okul demektir.
Bana göre ise mekteb “Anadolu” demektir. Çünkü tüm dünya tarihinde yazının en çok yazıldığı yerdir Anadolu. Kil ve taş tabletlere, deriye, ağaç kabuklarına, kaplara, tabaklara, altına, gümüşe ve hatta küpelere, yüzüklere ilmek ilmek işlendi, gönülden gönüle, nesilden nesile aktı Anadolu... Moğollar ve Haçlılar defalarca yakıp, yağmaladılar bu büyük mektebi…
Bu vahşi talanlar bize kadar sürdü. Bağrından çıkan yazarlar, şairler, düşünürler sürgünlere yollandı, kurşunlara dizildi, elleri kelepçelendi. Şimdi birçoğunun mezarı bile yok.
Memleketin mahpushaneleri en çok okuyan ve yazanları ağırlamıştır. O yüzden mahpushaneler “Yusufiye” diye anılır, Hz Yusuf’un zindanlarda çektiği gibi çile çekenler, buraları mektebe çevirenler tarafından…
Mekteb, okumaktan çok yazmayı vurgular. Okumak, edilgendir. Yazmak ise etkendir. Okumak, küçük nem taneciklerinden büyük bulutlar oluşturmaktır. Yazmak ise, bulutlara yağmur yağdırmaktır. Okumak, bin bir çiçekten polen toplamak, yazmak ise bal yapmaktır. Okumak, tüketimdir. Yazmak, üretim…
Yazmanın ilk şartı ise okumaktır. Okumak ve yazmak, bir birini doğuran iki eylemdir. Okumak talep eder, yazmak arz. Yazı, beslendiği kaynakların saflığı oranında saftır. Bu kaynakları talep eden okumak, arz eden ise yine yazıdır. Bu döngü, böyle devam eder…
Bugünkü manada mektebin yerini alan “okul” kavramı, “okumak” üzerine inşa edilmiştir. Kavramların alt zihnimize yolladığı mesajlardan mıdır nedir, bizim okullarımızdan çıkan nesil kara bir bulut gibidir Anadolu üzerinde. Devasa bir karabulut…
Gök gürültüsü ile korku salan, çaktığı şimşeklerle kısa süreli sert aydınlıklar veren, görüntüsü ile kara bir gelecek vadeden bir karabulut… Yağmur yağdıran minik bulutların sırtında bir kırbaç, başka topraklara sürüklenmesine sebep olan bir kasırgadır adeta… Oysa yağmurdur toprağı besleyen, ağaçları yeşerten, yeryüzünü yaşanılır kılan. Memleketimin karabulutları da elbet bir gün farkına varacaktır yağmurun rahmetinin, bereketinin…
Zor zamanlardayız… Yazmaya çekinir olduk… İçimizde Allah korkusu olmasa, bizler de kapılırdık karabulutların girdabına. Yunuslara, Mevlanalara, Pir Sultanlara andımız var. Anadolu’yu “mekteb” yapanlara vefa borcumuz var. Çocuklarımıza verilmiş sözlerimiz var.
Yazacağız, tırnaklarımızı kanatırcasına...
Yazacağız, karanlığın perdesini yırtarcasına…
Yazacağız, yağmur gibi tarlalara yağarcasına…
Yazacağız, içimizdeki bu yangınlar, kar tanesine dönüşüp, bu ipeksi toprağın bağrına naif bir öpücük gibi konarcasına…
Yazacağız…

Niyazi AKSOY