İnsanın temel gereksinimleriyle ilgili Maslow'un ortaya koyduğu basamaklar şöyledir;
1-Beslenme, uyku, cinsellik
2-Barınma, güvenlik, mülkiyet, iş garantisi
3-Aile kurma, ait olma
4-Güven, başarı, saygı
5-Erdem, yaratıcılık, kendini gerçekleştirme, problem çözme
Bu piramidin üst basamaklarına çıkmanın on koşulu alt basamaktaki gereksinimleri karşılamaktır.
Öğretmenlik, kanunlarda yer aldığı şekliyle bir "ihtisas" mesleğidir. Devletin ve toplumun beklentilerine bakacak olursak bu mesleğin yapılabilmesi için Maslow'un basamaklarının tamamının gerçekleştirilip, üretme, problem çözme, yaratıcılık, kendini gerçekleştirme basamağındayken yapılmalı bu iş.
Mevcut durumda, maaşı geçinmesine yetmeyen, ek iş yapmak zorunda kalan, emekli ikramiyesi ile bir ev bile alamayan öğretmenlerimiz nasıl yapacaklar bu işi?
Karı-koca çalışıp bir üst basamağa çıkanların ise sorunları daha farklı. En öncelikli konu iş garantisi ve şiddet. Yapılan düzenlemelerle iş garantisi elinden alınmak istenen, 147 şikayet hattı gibi yöntemlerle velilerin önüne atılan, şiddete maruz kalan öğretmenler nasıl verimli olabilir ki?
Alt basamaklardaki sıkıntıları bir şekilde çözüp aile kuranlar ise atama politikalarındaki sistemsizlik ve duyarsızlık yüzünden eşlerinden ayrı kalmaktadır. Bulunduğu kurumda sendikal ayrıma tabi tutulan, baskı gören, deyim yerindeyse MEB'in üvey evladı konumuna düşen öğretmenlerimizin de durumu çok hazindir.
4.basamağa ulaşan özverili öğretmenlerimiz ise, sürekli değişen mevzuat, yamalı bohçaya dönen sistem ve günü birlik politik yaklaşımlardan dolayı kurumlarına güven duygusu besleyemiyorlar. Geleceklerini göremeyip, yarınlarından endişe duyuyorlar.
Son olarak Maslow'a inat tüm basamakları katedip zirveye ulaşanlar ise, hiç bir başarı cezasız kalmaz düsturuyla tanışıyorlar. Görevden almalar, soruşturmalar, mobbing kırbaç gibi şaklıyor sırtlarında.
Aslında ilk basamaktan sonra yazılanların tamamı mantık çerçevesi olmayan durumlardı. Çünkü ülkemizdeki öğretmen maaşı ne yazık ki ilk basamağa hapsediyor onları.
Maslow bugün yaşasaydı eminim ülkemizdeki öğretmenlerin nasıl olup da bu kadar şeye rağmen öğretmenlik yapabildiklerine yoğunlaşırdı. Ve ihtiyaçlar hiyerarşisini sil baştan yapardı.
3 Eylül 2015 Perşembe
Maslow'a Meydan Okuyan Öğretmenler
Etiketler:
ihtiyaçlar hiyerarşisi,
Maslow,
Öğretmenler
Kimi Çekiyor Bu Çocuk?
KİME ÇEKTİ BU ÇOCUK?
Hepimiz tanık olmuşuzdur, üniversite hocalarının ortaöğretimden temelsiz geldiğimiz konusunda veryansın etmelerine. Ortaöğretimdekilere göre ise, ortaokuldan geliyor bu eksikliğimiz. Ortaokuldakiler suçu ilkokul öğretmenlerine, onlar da velilere atmakta.
Çocuklarının sergilediği olumsuz tutum ve davranışlar karşısında öğretmenlerinden başka suçlayacak birini bulamayan Anne baba ise bu soruna atalarımızdan yadigâr bir bakış açısıyla son noktayı koyar; kime çekti bu çocuk ?
İnsanoğlunun dünyadaki serüvenine başladığı günden bu yana biyolojik yapı taşlarında pek bir değişiklik olmadığını, temelde hücreyi, organları ve organizmayı oluşturan elementlerin aynı olduğu biliniyor.
Bir çocuk, ailenin aktardığı sağlıklı genlerle ortalama bir zeka seviyesiyle doğar. Çevresel faktörlerin ve eğitimin etkisiyle sahip olduğu bu kapasiteyi büyük oranda kullanmaya başlar. Uzmanlar zekanın yüzde 40 ila 50 arası kalıtımsal olduğu tezini savunurlar. Geriye kalanını da diğer etmenlerin oluşturduğuna...
Bence zeka, bireyde doğuştan gelen mevcut kapasitenin kullanılması ile oluşur. Bunu söyle örneklendireyim. Bir otomobiliniz var, hız göstergesinde azami hız 180 belirlenmiş. Siz ise en fazla 110 basabiliyorsunuz. Oysa yakıtınız iyiyse, araç bakımlıysa, yollar düzgün ve yasal sınırlar da müsait ise otomobilin 180'e kadar çıkabilme imkânı var.
Otomobilin yakıtı ve bakımı, yolun durumu ve sınırı neyse, çocukların beslenmesi, sporu, aile ortamı, sosyal çevresi ve aldığı eğitim odur. Zengin uyarıcılarla dolu bir atmosferde yetişen, aile tarafından becerileri desteklenen, yaşantı yoluyla farklı tecrübeler edinme imkânı bulan çocuklar daha zeki oluyor.
Zekayı, karşılaşılan bir durum karşısında farklı çözümler ve beceriler geliştirebilme yeteneği olarak tanımlarsak, kısıtlı ortamlarda değişik tecrübeler edinmemiş çocuklar bu yeni durum karşısında ön bilgi ve becerilerini kullanmakta cılız ve basit seçeneklere hapsolurken, yaşantı zenginliği olan çocuk geniş tecrübe alanından getirdiği seçenekleri yeni durumla ilişkilendirerek yeni ve farklı çözümler üretebilmektedir.
Çocuğun gelişiminde muhakkak ki en önemli unsur ailedir. Ailenin birikimi, ilgisi ve desteği olmadan bir çocuğun başarılı olması çok zordur.
Sınıfımda velilerimle yaptığım ilk toplantıda hep şunu derim;
Bir günün 6 saatini bizimle okulda geçiren bir çocuk geri kalan 18 saatini evde sizinle geçirmekte. Bu sebeple başarıda ve başarısızlıkta bir pay bizim, uc pay sizindir.
Çocuklarımızda gördüğümüz olumsuzluklar aslında bizim yanlış iliklediğimiz ilk düğmenin yarattığı durumun tezahürüdür. Çocuklarımız bizim vitrinimizdir. Bu yüzden ilk başta sorduğunuz o yanlış soruyu şöyle düzeltmek isterim "Kimi çekiyor bu çocuklar?"
Cevabini yine ben vereyim. Dünyaya gözünü açtıklarında başlıyor çekim. Bazen anneyi çekiyor, bazen babayı. Bazen amcayı, halayı, doğayı, televizyonu, mahalleyi, abiyi, arkadaşı, komşuyu, öğretmeni velhasıl çevresindeki canlı cansız herşeyi çekiyor. Vakti geldiğinde ise bu kaydedilmiş arşivi bizlerin beğenisine sunuyor?
Şimdi çocuğunuza bakarak söyleyin, sizin çocuğunuz en çok kimi çekiyor?
Etiketler:
beceri,
kalıtım,
Kime çekti bu çocuk,
sosyal çevre,
zeka,
zekayı etkileyen faktörler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)