2 Kasım 2019 Cumartesi
ÖĞRETMEN ÖNLÜĞÜ ve KIYAFETLERİ HAKKINDA
Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Ziya Selçuk bir kaç gün önce öğretmen önlüklerini şu açıklamayla tanıtmıştı;
Bugün, öğretmenlerimizden gelen talepler doğrultusunda isteyen ve ihtiyaç duyan öğretmenlerimiz için hazırladığımız önlük tasarımlarının pilot uygulamasını başlattık. Sahadan gelecek geri bildirimlere göre tasarımımızı revize edecek ve yaygınlaştıracağız.
MEB: Okul hayatının duruluğunu ve berraklığını, öğretmenlik mesleğine duyulan güveni simgeleyen yeni tasarım önlükler, Bakan Selçuk’un da katılımıyla gerçekleştirilen programla tanıtıldı.
Bu paylaşımlar üzerine sosyal medyada olumlu/olumsuz bir çok yorum yapıldı. Fakat kimse işin bilimsel yönünü araştırma ihtiyacı hissetmedi. Oysa insan zihni dış uyaranlardan çokça etkilenen bir yapıya sahip. Beden dili, jest ve mimikler kadar kılık kıyafet de çok etkili. Hoca Nasreddin'in "Ye Kürküm Ye" mizanseninin dolaylı mesajı da budur. İnsan kıyafeti ile ağırlanır, ahlakı ile uğurlanır.
Social Psychological and Personality Science’da yayınlanan bir makaleye göre, işe uygun ve düzgün giyinip kuşanmak, soyut düşünmeyi, yaratıcılığı ve uzun dönem strateji geliştirmeyi olumlu yönde etkiliyor. Bu etki, güçlü hissetmek ile ilişkilendiriliyor.
American Psychological Association’daki bir araştırmaya göre, erkek deneklere günlük kıyafet, takım elbise ve eşofman giydirilerek ikili görüşme yapmaları istendi. Takım elbise giyenlerin yaptıkları görüşmeler, diğer iki gruba göre çok daha verimli ve karlı geçti.
Journal of Experimental Social Psychology’deki bir araştırmaya göre, beyaz bir laboratuvar önlüğü giyen deneklerin odaklanmayı gerektiren bir görevdeki hata oranları yüzde elli azaldı.
Önlük, tek tipçiliği değil "uzmanlığı" temsil eder. Önlük şart mı? Elbette değil. Fakat öğretmen, kanunda kitapta yazmasına gerek kalmadan nasıl giyinecegini iyi bilmelidir. Sendikaların son yıllardaki kılık kıyafet konusundaki haklı eylemlerini suistimal eden gruplar var. Bunlar toplum nazarinda yanlış algı oluşturmakta ve konfor dairesini terketmemek için değişimlere direnmektedirler.
Öğretmenlerin toplumda kaybolan itibarını yeniden tesis etmek için birçok girişimde bulunan bakanımızın bu küçük ve sihirli dokunuşunun, suya atılan minik bir taşın kıyıya vuran dalgaları gibi bir etkisi olacaktır. Şuan üzerinde çalışılan ve sona yaklaşılan Öğretmenlik Meslek Kanunu da bunun zirvesi olacaktır.
Bu sebeple öğretmenlerimiz, biraz daha mesuliyetlerinin farkında olup bu minvalde eleştirilerde bulunmalıdır. Söylenmek, yakınmak, veryansın etmek yerine yapıcı eleştirilerle sürece katkı sunmalıdırlar.
16 Ağustos 2019 Cuma
Sosyal Medya ve FOMO Sendromu
Bağlantıda kalmak, haberdar olmak, fark etmek ve fark edilmek istiyoruz. İki dakika telefonlarımızdan ayrı kaldığımızda kendimizi dünyadan soyutlanmış hissediyoruz. "Orada bir şeyler oluyor ve ben yokum"
Meşguliyetimizin ve paniklememizin sebebi de sanırım bu durum. Gündemden uzaklaşma, olayları kaçırma korkusu. P. McGginnis buna FOMO adını vermiş. Bir şeyleri kaçırma, bir şeylerden geri kalma ve kendini eksik hissetme durumu.
Ben otururken herkes geziyor, eğleniyor, tatil yapıyor. Yeni bir trend var ama ben bilmiyorum. Acaba gündemde ne var?
Oysa akıllı telefonlardan önce sınırlı bir çevrede sadece bilmemiz gerekenleri biliyor ve merak ediyorduk. Uzakların yakınlaşması psikolojimizin hazır olmadığı bir bilgi ve duygu sağanağı yarattı. Bocalama aşamasındayız.
Bu yüzden "Psikolojik Dayanıklılık" gençlerimize kazandıracağımız çok önemli bir beceri olarak önümüzde duruyor. Ayrıca siber psikoloji alanı da keşfedilmeyi bekliyor.
Meşguliyetimizin ve paniklememizin sebebi de sanırım bu durum. Gündemden uzaklaşma, olayları kaçırma korkusu. P. McGginnis buna FOMO adını vermiş. Bir şeyleri kaçırma, bir şeylerden geri kalma ve kendini eksik hissetme durumu.
Ben otururken herkes geziyor, eğleniyor, tatil yapıyor. Yeni bir trend var ama ben bilmiyorum. Acaba gündemde ne var?
Oysa akıllı telefonlardan önce sınırlı bir çevrede sadece bilmemiz gerekenleri biliyor ve merak ediyorduk. Uzakların yakınlaşması psikolojimizin hazır olmadığı bir bilgi ve duygu sağanağı yarattı. Bocalama aşamasındayız.
Bu yüzden "Psikolojik Dayanıklılık" gençlerimize kazandıracağımız çok önemli bir beceri olarak önümüzde duruyor. Ayrıca siber psikoloji alanı da keşfedilmeyi bekliyor.
Etiketler:
FOMO,
Siber Psikoloji,
Sosyal Medya ve Bağımlılık
29 Haziran 2019 Cumartesi
Mahalle Baskısı(!)
"Herkes evinin önünü süpürürse mahalle tertemiz olur." sözünün özünü kavrayamadık. Soyut düşünme becerileri gelişmemiş bir çocuk gibi mevzuyu temizliğe ve çer çöpe indirgedik. İlkokulun çevre temizlik kulüplerinde görevli çocuklara sloganını ezberletip, afişini yaptırmaktan öte gidemedik. Hatta işin ucunu "bana dokunmayan yılan bin yaşasın, her koyun kendi bacağından asılır" gibi toplum yapısını hiçe sayan bencil ve nemelazımcı anlayışa kadar götürdük.
Oysa hepimiz kendimizden olduğu kadar, ayrılmaz bir parçası olduğumuz toplumumuzdan da sorumluyuz.
Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan, söylediklerimiz kadar sustuklarımızdan, bildiklerimiz kadar bilmediklerimizden, sevdiklerimiz kadar sevmediklerimizden de sorumluyuz.
"Mahalle baskısı" siyaset ve yaşam tarzı için değil kanunların ve kuralların uygulanması, toplumsal adalet, eşitlik, liyakat, şeffaflık ve insan hakları için uygulanmalı.
Bizim anladığımız budur.
Etiketler:
evin önünü temiz tutmak,
Mahalle baskısı
7 Nisan 2019 Pazar
Yabancı Dil Sorunumuz
Türk kasiyer Arap müşterisi ile İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışıyordu. İkisi de yarım yamalak konuşuyordu. El hareketleriyle, parayı ve hesap makinesini göstererek bir şekilde anlaştılar. Alış verişi kavgayla gürültüyle tamamladılar. Arap müşteri gidince kasiyerle aramızda şöyle bir diyalog geçti;
▪️Niçin İngilizce konuşuyorsun ki?
▫️Hocam bunlar Arap, Türkçe bilmiyorlar. Bizim müşterilerimizin çoğu Arap, mecburen...
▪️Tamam işte, niçin Arapça değil de İngilizce konuşuyorsun?
▫️Adam Türkçe bilmiyor, ben de Arapça...
▪️Yani komşu komşusuyla konuşmak ve anlaşmak için 3 bin km uzaktaki adamın dilini bilmek zorunda, öyle mi?
▫️Aynen öyle. Çok haklısınız ama biz sadece İngilizce dersi gördük. İkinci dil olarak da Almanca.
▪️İyi ama ingilizcen de pek iyi değil.
▫️Okulda bir şey öğrenmedik ki. Üniversiteyi bitirince X kursuna gittim 2 ay. Ne öğrendiysem orada öğrendim.
▪️▪️▪️
Evet, bir yerlerde bir terslik olduğu muhakkak. Sahi bugün okula başlayan ve 18 yaşında liseden mezun olacak bir çocuğumuz toplam kaç saat İngilizce dersi görmüş olacak? Gelin birlikte hesaplayalım;
İlkokulda 216,
Ortaokulda 504,
Lisede 576,
Toplam 1296 saat...
Ve buna rağmen çocuklarımız İngilizce öğrenemeyip dil kurslarına gidiyor. Çünkü öğretemiyoruz. (Gerçi anadilimizi de öğretemiyoruz ya, neyse...)
Bu arada, niçin Çince değil de İngilizce? Niçin Rusça, Arapça, Japonca değil de İngilizce? Niçin?
Bu gün Rusya ve Çin ile yaptığımız ticari ilişkilerde Türkçe bilen Çinli, Türkçe bilen Rus yardımımıza koşuyor. Niçin Türkiye'de bu dilleri bilen Türk yok veya çok az var?
Evet, İngilizce emperyal sistemin iletişim dili. Kabul ediyorum. Bizi kendine mecbur bırakıyor. Fakat komşularımızla ve ticaret hacmimizin yüksek olduğu milletlerle iletişim için İngilizceye ihtiyacımız yok. Bu milletlerin dillerini öğrenmemizin önünde bir engel de yok. Yeter ki bu vizyonu, iradeyi, farkındalığı ortaya koyalım.
▪️Niçin İngilizce konuşuyorsun ki?
▫️Hocam bunlar Arap, Türkçe bilmiyorlar. Bizim müşterilerimizin çoğu Arap, mecburen...
▪️Tamam işte, niçin Arapça değil de İngilizce konuşuyorsun?
▫️Adam Türkçe bilmiyor, ben de Arapça...
▪️Yani komşu komşusuyla konuşmak ve anlaşmak için 3 bin km uzaktaki adamın dilini bilmek zorunda, öyle mi?
▫️Aynen öyle. Çok haklısınız ama biz sadece İngilizce dersi gördük. İkinci dil olarak da Almanca.
▪️İyi ama ingilizcen de pek iyi değil.
▫️Okulda bir şey öğrenmedik ki. Üniversiteyi bitirince X kursuna gittim 2 ay. Ne öğrendiysem orada öğrendim.
▪️▪️▪️
Evet, bir yerlerde bir terslik olduğu muhakkak. Sahi bugün okula başlayan ve 18 yaşında liseden mezun olacak bir çocuğumuz toplam kaç saat İngilizce dersi görmüş olacak? Gelin birlikte hesaplayalım;
İlkokulda 216,
Ortaokulda 504,
Lisede 576,
Toplam 1296 saat...
Ve buna rağmen çocuklarımız İngilizce öğrenemeyip dil kurslarına gidiyor. Çünkü öğretemiyoruz. (Gerçi anadilimizi de öğretemiyoruz ya, neyse...)
Bu arada, niçin Çince değil de İngilizce? Niçin Rusça, Arapça, Japonca değil de İngilizce? Niçin?
Bu gün Rusya ve Çin ile yaptığımız ticari ilişkilerde Türkçe bilen Çinli, Türkçe bilen Rus yardımımıza koşuyor. Niçin Türkiye'de bu dilleri bilen Türk yok veya çok az var?
Evet, İngilizce emperyal sistemin iletişim dili. Kabul ediyorum. Bizi kendine mecbur bırakıyor. Fakat komşularımızla ve ticaret hacmimizin yüksek olduğu milletlerle iletişim için İngilizceye ihtiyacımız yok. Bu milletlerin dillerini öğrenmemizin önünde bir engel de yok. Yeter ki bu vizyonu, iradeyi, farkındalığı ortaya koyalım.
6 Mart 2019 Çarşamba
Korku ve Siber Zorbalık Tehdidine Karşı Tavsiyeler
Dijital dünyada çocuklara karşı inanılmaz bir savaş açılmış sanki. Her geçen gün yeni bir korku fenomeni üretiliyor. Mavi balina, Slenderman, Grany, Momo derken çocuklarımızın odalarına kadar girdiler.
Son zamanlarda evlerimizde, mahallelerimizde ve okullarımızda çok fazla duymaya başladık bunları. Peki buna karşı anne-baba olarak nasıl önlemler alabiliriz.
(Öncelikle YouTube ve sosyal medyanın dipsiz bir kuyu olduğu gerçeğini kendimize sık sık hatırlatmalı ve bunun bilincinde olmalıyız.)
1) Çocuklara tablet verirken KESİNLİKLE internetini kapatın.
2) Uygun görmediğiniz, kaynağını bilmediğiniz hiç bir oyunu yüklemeyin.
3) Çocuğunuzu odada tek başına tablet/bilgisayarla bırakmayın.
4) Ebeveyn denetim programı kullanın.
5) Wifi şifreniz sadece size özel olsun, çocuklarınızla kesinlikle paylaşmayın.
6) Kendinizi ve çocuğunuzu siber zorbalık, internet güvenliği ve dijital vatandaşlık konusunda eğitin.
7) Öğretmenlerden ve uzmanlardan yardım talep edin.
8) Sosyal medyada gördüğünüz "momo" tarzı saçmalıkları duyarlılık için dahi olsa paylaşmayın.
9)13 yaş altı çocuklara sosyal medya hesabı açtırmayın.
10) Çocuğunuzla vakit geçirin.
Ülke olarak ne yazık ki küçük girişimler dışında bu alanda çok yetersiz kalıyoruz. Google yurt dışında çocuklar için bir kaç senedir YouTube Kids uygulamasını geliştirdi fakat henüz ülkemizde kullanıma sunmadı.
Ayrıca arama motoru olarak da çocuklar için Kiddle mevcut. Ülkemizde kullanılabiliyor. Çocuklar için içerikleri filtreleyip ekrana sakıncalı olabilecekleri getirmiyor.
Not; Size yardımcı olacağını düşündüğüm örnek uygulamaları içeren bir dosya ve bir yazımı aşağıda bulabilirsiniz.
http://bilginozkaynakio.meb.k12.tr/icerikler/tatilde-cocugumla-neler-yapabilirim_6350423.html
https://educaregitim.blogspot.com/2018/09/guvenli-internet-kullanm-ve-dijital.html?m=1
Son zamanlarda evlerimizde, mahallelerimizde ve okullarımızda çok fazla duymaya başladık bunları. Peki buna karşı anne-baba olarak nasıl önlemler alabiliriz.
(Öncelikle YouTube ve sosyal medyanın dipsiz bir kuyu olduğu gerçeğini kendimize sık sık hatırlatmalı ve bunun bilincinde olmalıyız.)
1) Çocuklara tablet verirken KESİNLİKLE internetini kapatın.
2) Uygun görmediğiniz, kaynağını bilmediğiniz hiç bir oyunu yüklemeyin.
3) Çocuğunuzu odada tek başına tablet/bilgisayarla bırakmayın.
4) Ebeveyn denetim programı kullanın.
5) Wifi şifreniz sadece size özel olsun, çocuklarınızla kesinlikle paylaşmayın.
6) Kendinizi ve çocuğunuzu siber zorbalık, internet güvenliği ve dijital vatandaşlık konusunda eğitin.
7) Öğretmenlerden ve uzmanlardan yardım talep edin.
8) Sosyal medyada gördüğünüz "momo" tarzı saçmalıkları duyarlılık için dahi olsa paylaşmayın.
9)13 yaş altı çocuklara sosyal medya hesabı açtırmayın.
10) Çocuğunuzla vakit geçirin.
Ülke olarak ne yazık ki küçük girişimler dışında bu alanda çok yetersiz kalıyoruz. Google yurt dışında çocuklar için bir kaç senedir YouTube Kids uygulamasını geliştirdi fakat henüz ülkemizde kullanıma sunmadı.
Ayrıca arama motoru olarak da çocuklar için Kiddle mevcut. Ülkemizde kullanılabiliyor. Çocuklar için içerikleri filtreleyip ekrana sakıncalı olabilecekleri getirmiyor.
Not; Size yardımcı olacağını düşündüğüm örnek uygulamaları içeren bir dosya ve bir yazımı aşağıda bulabilirsiniz.
http://bilginozkaynakio.meb.k12.tr/icerikler/tatilde-cocugumla-neler-yapabilirim_6350423.html
https://educaregitim.blogspot.com/2018/09/guvenli-internet-kullanm-ve-dijital.html?m=1
18 Şubat 2019 Pazartesi
Zamanın Ruhu
İnsanoğlu yaratıldığından beri tüm serüvenini Carl Sagan'ın deyimiyle "Soluk Mavi Nokta" üzerinde yaşadı. Bitkileri ıslah edip tarlalar, hayvanları evcilleştirip ahırlar, birlikte yaşamaya başlayıp şehirler kurdu.
Hareketli yaşam tarzı, günü geçirebileceği kısa planları yeterli görürken sonrasında geleceği de düşünmeye başladı. Planlar yaptı. Organizasyonlar kurdu. İlişki ağları oluşturdu. Maddeyi ve doğayı anlamaya, ona hakim olmaya çalıştı. Çetin şartları kolaylaştıracak aletler, sistemler, makineler icat etti.
Biraz durulunca kendine bakmaya, evreni anlamaya çalıştı. Biz kimiz? İnsan nedir? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Evrenin sonu var mı? Başka hayatlar da var mı? gibi sorular sormaya başladı.
Düşündüklerini paylaşmak, sonraki nesillere aktarmak için yazmaya başladı. İnsanlığın ortak birikiminden faydalananlar insana ve evrene dair yeni düşünceler, yeni buluşlar ortaya koydular. Bu buluşlar, yeni keşiflere ve yeni savaşlara sebep oldu. İmparatorlukların pazar paylaşma savaşlarında dökülen kan, yerini caydırıcı teknolojik silahlara bıraktı. Devletlerin güvenlik kaygısı teknolojik gelişmelerin seyrini de değiştirdi.
Geçtiğimiz yüzyıl maddi ve manevi inanılmaz keşiflere sahne oldu. Sanayi, seri üretim, bilgisayarlar, otomosyon sistemleri, ideolojiler, ulus devletler, uluslararası örgütler...
Bulunduğumuz yüzyıl ise bu baş döndürücü devinimin zirve yapışına tanıklık ediyor. Bilişim, yapay zeka, iletişim, akıllı sistemler, sanal marketler, kişiselleştirilmiş deneyimler...
Bu değişimin hızını anlayabilmek için elinizde bulunan telefona bakmanız yeterli. Çünkü elinizdeki ortalama bir cihaz, 1969'da Aya inen Apollo 11 uzay mekiğindeki bilgisayarın kapasitesinin en az 2 milyon kat üzerinde. Apollo 11'in işlemcisi 0.043 MHz, belleği 64kb'ydi.
Televizyonu yakından izleme, gözlerin bozulacak, diyen annelerimizi hatırlayın. VR, Glass veya Holo lensi görselerdi ne derlerdi acaba?
Düşünebiliyor musunuz, bu günün ortalama lise öğrencisi bir kaç yüzyıl önceki bilginlerden daha çok şey biliyor.
Durup düşünmemiz gerek. Neler oluyor? İnsanoğlu nereye gidiyor? Dünya nereye gidiyor? Bilim nereye gidiyor? Biz bu yolculuğun neresindeyiz? Ve can alıcı soru; ne yapmak gerek?
Cevabını birlikte bulmalıyız. Ben şuraya kapanış sözümü iliştirip yazıma son vereyim ki düşünmeye zamanımız kalsın.
Bugünkü kafayla dünü, dünkü kafayla bugünü anlamaya çalışan "yarını" daima kaybeder. Zamanın ruhunu yakalayabilmek; İşte tüm mesele bu...
Hareketli yaşam tarzı, günü geçirebileceği kısa planları yeterli görürken sonrasında geleceği de düşünmeye başladı. Planlar yaptı. Organizasyonlar kurdu. İlişki ağları oluşturdu. Maddeyi ve doğayı anlamaya, ona hakim olmaya çalıştı. Çetin şartları kolaylaştıracak aletler, sistemler, makineler icat etti.
Biraz durulunca kendine bakmaya, evreni anlamaya çalıştı. Biz kimiz? İnsan nedir? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Evrenin sonu var mı? Başka hayatlar da var mı? gibi sorular sormaya başladı.
Düşündüklerini paylaşmak, sonraki nesillere aktarmak için yazmaya başladı. İnsanlığın ortak birikiminden faydalananlar insana ve evrene dair yeni düşünceler, yeni buluşlar ortaya koydular. Bu buluşlar, yeni keşiflere ve yeni savaşlara sebep oldu. İmparatorlukların pazar paylaşma savaşlarında dökülen kan, yerini caydırıcı teknolojik silahlara bıraktı. Devletlerin güvenlik kaygısı teknolojik gelişmelerin seyrini de değiştirdi.
Geçtiğimiz yüzyıl maddi ve manevi inanılmaz keşiflere sahne oldu. Sanayi, seri üretim, bilgisayarlar, otomosyon sistemleri, ideolojiler, ulus devletler, uluslararası örgütler...
Bulunduğumuz yüzyıl ise bu baş döndürücü devinimin zirve yapışına tanıklık ediyor. Bilişim, yapay zeka, iletişim, akıllı sistemler, sanal marketler, kişiselleştirilmiş deneyimler...
Bu değişimin hızını anlayabilmek için elinizde bulunan telefona bakmanız yeterli. Çünkü elinizdeki ortalama bir cihaz, 1969'da Aya inen Apollo 11 uzay mekiğindeki bilgisayarın kapasitesinin en az 2 milyon kat üzerinde. Apollo 11'in işlemcisi 0.043 MHz, belleği 64kb'ydi.
Televizyonu yakından izleme, gözlerin bozulacak, diyen annelerimizi hatırlayın. VR, Glass veya Holo lensi görselerdi ne derlerdi acaba?
Düşünebiliyor musunuz, bu günün ortalama lise öğrencisi bir kaç yüzyıl önceki bilginlerden daha çok şey biliyor.
Durup düşünmemiz gerek. Neler oluyor? İnsanoğlu nereye gidiyor? Dünya nereye gidiyor? Bilim nereye gidiyor? Biz bu yolculuğun neresindeyiz? Ve can alıcı soru; ne yapmak gerek?
Cevabını birlikte bulmalıyız. Ben şuraya kapanış sözümü iliştirip yazıma son vereyim ki düşünmeye zamanımız kalsın.
Bugünkü kafayla dünü, dünkü kafayla bugünü anlamaya çalışan "yarını" daima kaybeder. Zamanın ruhunu yakalayabilmek; İşte tüm mesele bu...
Etiketler:
insanlık tarihi,
teknoloji devrimi,
Zamanın ruhu
17 Aralık 2018 Pazartesi
Yoksulluk/Başarısızlık Döngüsü Kırılabilir mı?
MEB'in 2018 yılı LGS istatistiklerine baktığımız zaman çocukların merkezi sınav puanı ortalamalarının anne babalarının eğitim düzeyi ile paralellik gösterdiği görülüyor.
İlkokul mezunu anne-baba ile lisansüstü mezunu anne-babanın çocukları arasında 60 puanlık bir fark var. Velinin eğitim düzeyi arttıkça çocuğunun başarısı da artıyor.
Yoksulluk döngüsünün (fakirin çocuğu fakir olur) bir parçası olarak başarısızlık döngüsü net olarak ortaya çıkmış durumda. Belki de eğitim seviyesi ile ekonomik gelir arasındaki ilişkinin çocuklara yansımasıdır.
Dr.Dana Suskind'in 30 Milyon Kelime kitabı tam da bu konuya vurgu yapıyor. 0-3 yaş arasında çocuğuyla etkili iletişim kuran, zengin kelime hazinesi sunan, olumlu geri bildirim ve duygusal yakınlık kuran anne-babaların çocukları daha başarılı ve mutlu oluyor. Eğitim ve gelir durumu yüksek ailelerin kurduğu ilişki ile düşük ailelerin kurduğu ilişki ne yazık ki aynı olmuyor. 36 ay sonunda ortaya 30 milyon sözcük farkı çıkıyor. 3 yaşında insan beyninin fiziksel büyümesinin %85'ini tamamladığı dikkate alındığında bu tablo son derece ürkütücü.
Aslında her şey aile ortamında çocuğa sunulan ekosistemle alakalı.
Peki bu yoksulluk/başarısızlık döngüsü kırılabilir mi? Elbette...
🔷Eğitim durumu düşük ve maddi imkanı kısıtlı ebeveynler;
◾0-6 yaş, çocuğunuzun altın çağıdır. Bu yaşlarda çocuğunuzla bol bol muhabbet edin. Birlikte oyun oynayın. Gezin. Ona masallar okuyun.
◾Muhakkak en az bir sene okul öncesine yollayın.
◾Evinize bir kitaplık kurun. Her çeşit yayın bulunsun. İmkan yoksa kütüphanelerden faydalanın.
◾Çocuğunuzu ilgi ve yeteneği doğrultusunda belediyelerin veya valiliklerin ücretsiz kurslarına yollayın.
◾ Çocuğunuzu yüreklendirin, çalışması için uygun ortamı oluşturun.
◾ Çocuğunuzun "çok çalışmak" dışında hiç bir seçeneğinin olmadığını bilin, tüm adımlarınızı bunun farkında olarak atın.
Etiketler:
başarısızlık nedenleri,
eğitim,
Yoksulluk döngüsü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)