20 Kasım 2016 Pazar

Ders nasıl çalışılır?

"Bal bal" deyince nasıl ağız tatlanmıyorsa "çalış çalış" deyince de ders çalışılmıyor. Hatta beynin "ters çaba" kuralı yüzünden "ders çalışmama" durumu ortaya çıkıyor.

🔶 Peki ne yapmalı?

 👁️ Evvela çocuğunuzda görmek istediğinizi çocuk sizde görsün.
🎣 Öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini öğrenin/öğretin.
🏌️ Çocuğunuzun kendi "anlama" stilini keşfetmesine imkân verin.
📝 Birlikte plan yapın.
🔄 Çalışmayı rutinleştirin.
🎎 Ödül-ceza yerine içsel motivasyonu uyandırın.
⌛️ 21 gün tavizsiz uygulayın.
☕️ Sonra keyifle çayınızı yudumlayın.

⏱️ Ders çalışmak için;

▫️1.sınıfta 20
◽️2 ve 3. sınıfta 30
◻️4. ve 5. sınıfta 40
⬜️6-7-8 sınıfta 50 dakika yeterlidir.

Niyazi Aksoy✍️🏻


3 Ekim 2016 Pazartesi

Dersaneleşen Okullar

Dershaneler okullaşmadı ama okullar dershaneleşti. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

21 yaşında çağ kapatıp, çağ açan bir ecdadın, test ve tost arasına sıkışan torunlarına evrildik.

Anti sosyal kişilik bozukluğu, depresyon, içe kapanıklık, marjinallik, hoşgörüsüzlük çocuklarımızın kaderi oldu.

Artık bayram ziyaretlerinde, aile oturmalarında bu çocukları göremiyoruz. Bir yetişkin dersi, sınavı soracak ve muhakkak birileriyle kıyaslayacak korkusuyla insan içine çıkamaz oldular.

Hepsinin yüzünde aynı ruhsuz ifade. Mutlu çocuk yok artık. Hiç biri gülmüyor...

Bir çocuğun en az 24 senesi hayata hazırlanmakla geçiyor. Çocukluk ve gençlik çağları travmalarla, korkularla geçip gidiyor.

Ne için?

Biz mutlu çocuklar, sağlıklı gençler, üretken yetişkinler istiyoruz.
İyi insanlar istiyoruz.

Çocuklarımızı, gençlerimizi dört duvara, dört şıkka mahkum etmeyelim. Her insanın becerileri farklıdır ve her beceriye göre bir iş bulunur.

Ülke olarak bu kadar genç bir nesle sahip olmamız çok büyük bir fırsattır. Ama sen bu gençleri 5 gün okula, 2 gün kursa tabi tutarsan, sınav üstüne sınav dayatırsan, tek çıkış yolu olarak üniversiteyi, ideal meslek olarak devlet memurluğunu sunarsan bu bereketli toprakları dikenli bozkıra döndürürsün.

Sonra samanı Bulgaristan'dan, hayvanı Afganistan'dan, karpuzu İran'dan almak zorunda kalırsın.

Yazık oluyor çocuklara,
Memlekete yazık oluyor...

27 Eylül 2016 Salı

Evine Ustalar Giresiceler

Tadilat, bakım, inşaat gibi sebeplerden dolayı ustalarla uğraşmak zorunda olanlar bilirler bu deyimin ağırlığını. Yanlış döşediği fayansları dünyanın eksen eğikliğine bağlayan, kozmik bilgileriyle size eziklik hissi veren...

Ama artık bir usta bulursanız hiiiç şikayet etmeden işiniz bitene kadar elinizde tutmaya çalışın, gönlünü hoş tutun.

Elektrikçi, tesisatçı, berber ve en çok da sanayi esnafı artık çırak bulamıyor, kalfa yetiştiremiyor. Birçoğu kepenk kapatıp dev şirketlere işçi olmuş ustaların. Zorunlu eğitimden dolayı...

Yani, rahmetli Cem Karaca'nın meşhur şarkısındaki aşk da yok, çırak da... Gerçi çırak olsa da onların derdiyle dertlenip şarkılara dökecek ikinci bir Cem Karaca da yok...

4 yaşından 18 yaşına kadar dört duvara hapsolan, önünde üniversiteden başka seçenek kalmadığı için milyonlarca ergen memuriyet umuduyla forum sitelerinde umut kovalıyor...

"Meslek lisesi, memleket meselesi" olayını da yanlış anlamış bizim müteahhitler. Kalbur altı dedikleri haylaz çocukları "Bizim köyün imamı, alttan verir samanı, üstten çıkar dumanı, çattı pattı kaç attı?" korosuyla uzun eşek oynasın diye meslek liselerinde topladılar.  "Uzun eşek de neymiş, erkek adama yakışır mı?" diyen yiğitler de var elbette.  Onlar da Memati ve Polat kafasında ya, neyse...

Onları bir araya getirince kalbur üstündekileri kurtaracaklarını sandılar demek ki... Oysa okula çok fazla devam etmeseler de, yaratıcılıkta sınır tanımayan meslek liseliler kurdukları kolonilerle erkekler devletimizin uzman erbaş ihtiyacını, kızlar ise BİM, ŞOK ve A101'in kasiyer ihtiyacını karşılamaya gönüllü oldular.

Konuyu dağıtmayayım. İnovasyon, endüstri devrimi, kodlama, eğitim, 21.yüzyıl becerileri falan diye alengirli cümleler kurmayacağım.

Benim mesajlarım net;
-Uzun eşek yok, usta çırak var.
-Dev şirketler yok, yerli esnaf var.
-Çalışkan-tembel yok, kaynaşma var.
-Tüketim yok, üretime katılma var.
-Öğrenci yok, çocuk var.
-Cem Karaca yok, Allahı var.

Meslek liselileri bu hale getirenlerin de evlerine beceriksiz ustalar girer inşallah...

7 Temmuz 2016 Perşembe

BAŞARI BİR YOLCULUKTUR

Hata yapmak, yanılmak, başarısız olmak, dibe vurmak sorun değil... Omamalı da... Hatalardan ders almak, yanlışlardan dönmek, düştüğün yerden kalkmaktır önemli olan.
Hayat, sizin planladığınız kadar düzenli değil. Bazen kaos ve karmaşa zihnin ve benliğin berraklaşması için büyük önem arzeder.
En büyük düşünürler, mucitler, yazarlar ne ızdıraplar neticesinde hafızalara kazındılar, bilir misin?
Her başarı, binlerce başarısızlığın, yanılgının ve kaosun ürünüdür.
Yılgınlık, miskinlik, nemelazımcılık yok!
Şimdi, yine, yeni, yeniden başlıyoruz.
Bismillah...

SUYUN ÖZLEMİ

Su mu daha güçlüdür, yoksa kaya mı?
Denizlerin kıyısındaki falezler bu sorunun en nesnel cevabıdır.
Peki nedir sudaki hikmet?
Suyun naif bir yüreği vardır. Kırmaz, incitmez ama şekillendirir. Çünkü amacı yıkıp yok etmek değil, ortak bir yaşam alanı inşa etmektir. Dalgalarını huzurlu bir şekilde salıvereceği ipeksi bir kıyı özlemi vardır. Bu amaca bağlanmıştır.
Kararlıdır, ama inatçı değil. 
Azimlidir, ama hırslı değil.
Zaman zaman önüne dikilen yalçın kayalıklara kabarıp köpürsede, günü geldiğinde onların da un ufak olup dalgalarla bütünleşeceğini bilir.
Su gibi aziz, dalgalar gibi kararlı, deniz gibi coşkulu, okyanus gibi hoşgörülü yürekler hep hayatımızda var olsunlar...

ÇOCUKLARI TÖRPÜLEMEK

Toplum, farklı düşünceleri törpüleyip vasatlar. Çünkü vasatlık, toplumun en güvenli limanıdır. Oysa gündelik hayatı kolaylaştıranlar, yaşama renk katanlar vasatlık çemberine girmeyenlerdir.
Hiç bir ebeveyn, bodrumda kimyasallarla oynayan, yeni aldığı bilgisayarı paramparça edip yeniden monte etmeye çalışan veya okuldan sık sık kaytaran bir çocuk istemez.
Ama bilmez ki evinde kullandığı elektriği ve ampulü, hastanedeki röntgeni ve MR'ı, interneti ve telefonu icat eden bu çocuklardır.
O yüzden biraz hoşgörü, farklılıklara saygı her zaman insanlığın yararınadır.
Çocukları törpülemeyin.

GELECEK BİR TASARIMDIR

Gelecek bir tarladır. Bu tarlaya serptiğiniz tohumların mahsulünden çocuklarınız ve torunlarınız faydalanır.
Mahsulün kalitesi ise harcadığınız emekle doğru orantılı olur. Sulama, ilaçlama, gübreleme, çapalama bir süreç içerisinde ve bilinçli olarak yapılmalıdır.
Mesela, her pisliği gübre diye tarlaya atarsan bugünkü yaşadığın mide bulandırıcı durumlara torunların da maruz kalır.
Tarlayı fazla sulandırırsan çamurlaşır. Ekranlarda gördüğün salya sümük insanlar türer.
Yanlış ilaç ise mahsulü çürütür. Test ve tost çocukları yanlış ilacın sonuçlarıdır mesela...
Gelecek bir tasarımdır.
Ve bir çiftçi özverisiyle tasarlanmalıdır.

OKUL ÖNCESİ ve AİLE EĞİTİMİ

Aile eğitimi ve okul öncesi eğitim çok önemli. Dünyanın her yerinde bu alanda yapılan çalışmaların sonuçları hep aynı.
Çocuğa sunulacak zenginleştirilmiş ortam ve rol model anne-baba bu yaş grubunun en önemli unsurlarıdır.
Özellikle apartman dairelerinde gerçeklikten ve sosyal çevreden yalıtılmış çocuklar büyük bir sosyal travmaya davetiye çıkarmaktadır.
Doğal olan doğadadır. Çocuğu doğadan ve doğal çevreden ayırmak insan fıtratına aykırıdır. Bir yaprağa dokunmak, bir solucanı incelemek, bir tepeye tırmanmak gibi bir güzelliğin yerini hiç bir şey alamaz.
Özellikle okul öncesi dediğimiz dönemde çocuğumuzun akranlarıyla vakit geçirmesi sosyal yönden, zenginleştirilmiş ortam bilişsel yönden, doğayla bütünleşme duyuşsal yönden, rol model olma duygusal yönden çocuğumuzun hayata hazırlanmasını sağlayacaktır.
Ve okul öncesi muhakkak zorunlu olmalıdır...

EVLENME PROGRAMLARI ve ÇOCUKLAR

Evlenme programlarının ekranları istila etmesi çocuk kanallarının açılmasıyla paralellik gösterir. Çünkü bu saatlerde eskiden Susam Sokağı gibi çocuk programları olurdu.
Ne zaman çocukları sabahtan akşama kadar çizgi film yayınlayan kanallara hapsettik, kendimizi de bu evlilik programlarına müptela olmuş bulduk.
Her geçen gün çocuklarımızı ve gençlerimizi yaşam halkımızdan hızla uzaklaştırıyoruz. Onlara kurduğumuz dünya ile kendi dünyamız asla temas etmiyor. Etkileşim yok denecek kadar az.
Herkes kendi iç dünyasında mutlu olsun istiyoruz ama dışarıda gürül gürül akan tek bir gerçek dünya var.
Çocuklarımız da bu dünyanın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu gercekliği ve bu bakış açısını
unutmayalım.

ENDÜSTRİ 4.0

50 yıl önce okulda öğrendiklerimizin %75'ini gündelik hayatta kullanırken, bugün bu oran %2'lere düşmüş durumda.
Okullar maalesef hem gerçek hayattan koparıyor, hem yaratıcılığı öldürüyor. Anne babalar da aynı şekilde çocuğun merak, hayalgücü, oyun kurma, hareket etme ve girişimcilik yeteneklerini sınırlandırıyor.
Çocuklarımızın %75'i bir mahkum kadar bile gün ışığını göremezken dünya bambaşka bir devrime hazırlanıyor.
Buz Devrindeki Sid gibi miskinliğimiz yüzünden bu devrimi kaçırıp bir mamudun kıçında yağmurdan korunmaya mahkum olacağız.
Spacex Mars'a turist götürmeye, Tesla elektrikli aracını piyasaya sürmeye, Google yapay zeka yapmaya hazırlanıyor.
Biz bir yerli arabadır tutturduk gidiyoruz. Bizim artık yerli araba motoruna değil, yerli arama motoruna ihtiyacımız var. Google, Yandex şirketleri gibi...
Bu devrim gerçekliğin sanal dünya ile entegrasyonu ile ekonomik alanda aracı kurumlar ortadan kalkacak, üreticiden tüketiciye ulaşacacak ürünlerin otomasyonu ile bilinçli tüketici devri başlayacak.
Akıllı sistemlerle üretimin, eğitimin, güvenliğin, sağlığın dijitallesmesi akıllı şehirler ve akıllı yaşamlar sunacak.
Bu pazarda ya tüketen olup köleliğe razı olacağız, ya üreten olup müreffeh, onurlu ve bağımsız bir millet olacağız.
Peki ne yapmalı?
1) -Kodlama dersi
-Robotik dersi
-Zeka oyunları dersi zorunlu olmalı
2) Okullar dönüşmeli
3) Bilimsel düşünce üniversitelere yeniden hakim olmalı
4) Torpilli değil, liyakat sahibi bilim adamları iş başında olmalı.
5) Ülkede özgür düşünce ortamı oluşmalı
6) Sanat, Tasarım ve estetik her alanda olmalı
7) Okul öncesi zorunlu olmalı
8) Meslek liseleri özel bir konumda ve özerk olmalı

OKUMANIN FAYDALARI

Okumak;
 💠 Stresi azaltır.
   💠 Uykuya hazırlar.
💠 Empatiyi güçlendirir.
💠 Beyni hızlandırır.
💠 Depresyonu engeller.
💠 Direncinizi artırır.
 💠 Sosyalleştirir.
💠 Hafızayı güçlendirir.
💠 Yazmayı özgünleştirir.
💠 Açık fikirli yapar.
💠 Güç verir.
💠 Zihni berraklaştırır.
💠 Düşünceyi zenginleştirir.
*bonus*
Karizmanızı artırır.

DEĞİŞİME DİRENMEK

Eğitimde her yenilik uygulandığı anda eskir. Eskiyen yeniye karşı gösterilen direnç asla eskimez ve bir granit gibi sert ve sağlam bir şekilde kendini konumlandırır. Oysa yeniliklere direnç göstermeye ayırdığımız enerjiyi iyileştirme ve öneriye harcasak herşey çok daha güzel olur.
Eğitimde nihai hedefiniz belli ise değişim ve güncellemeler doğal karşılanmalı. Eğitimciler ve veliler artık değişim kavramını içselleştirebilmeli. Öncelikle bu direncin altında yatan sebepleri iyi tahlil etmek gerekir.
Eğitimde değişimi içselleştiremeyişimizin en önemli sebepleri; 
-Plansızca yapılması
-Öğretmene rağmen yapılması
-Siyasi erke güven duyulmaması
-İdeolojik saplantılardır.
Bu sebepleri ortadan kaldırdığımızda kimsenin değişime direneceğini zannetmiyorum.

TÜRK KIZINA

TÜRK KIZINA
5 kuruş etmeyen dizilerle büyümüş, tüm varlığı bilgisi ve genel kültürü dizilerden oluşmuş, survivor izleyen, onlar için SMS atan, gündemini onlarla oluşturan, onlar için mesajlar yazan kadıncıklar sürüsü memleketim...
Bir kadını en basit kılan şey, izlediği dizilerdeki karakterlere, tiplere aşık olmak, ulu orta reklamını yapmak, ağzının suyunu akıtmaktır...
Haftada en az 8-10 saat dizi, yetenek sizsiniz, kiminle evlensem, kimi düdüklesem izleyenden ne yar olur, ne ana, nede eş?
Bazılarına en son okuduğu kitabı sorsan, maalesef zihni Cin Ali'ye kadar iner. Ama sorsan her boku o bilir? Siyasetin pîrî, tarihin üstadı, sosyolojinin profesörü.... Nasıl oluyorsa?
Oysa ki; Kadınlar zihninde duygularını işlemede 8 şeritli otobana sahipken erkekler bir köy yoluna sahiptir. Erkeklerin neredeyse her anı cinsel dürtülere esirken, kadınlarda bu esaret yok denecek kadar azdır. Erkekler hayatın üç beş rengine mahkumken, kadınlar için hayat rengarenktir. Erkekler empati özürlüsüyken, kadınlar empati kurmada çok beceriklidirler. Daha sayamayacağımız nice özellik...
Türk tarihinde kadının yerine bir bakın. Kurultayda Han ile Hanım birlikte otururdu. Paralarda han ile hanımın resimleri birlikte yer alırdı. Hatta Uygur bayrağında bile kadın erkek figürü birlikte yer alır. Aynı şekilde Cumhuriyet, kadınlara seçilme hakkını medeni(!) Avrupa'dan çok daha önce kanunlaştırmıştır.
ABD gelecek ay ilk defa bir banknota kadın resmi basacak. Oysa bizim Göktürkler'in parasından tutun, eski kuruşlarımızda ve kağıt banknotlarımızda hep vardı.
Kadın eğitilirse, toplum eğitilir. Kadın okursa, toplum okur. Kadın kendini geliştirirse, toplum gelişir.
Bu yüzden kızlarımızın okumasından, camiye gelmesinden, çalışmasından, yönetime katılmasından rahatsızlık duyuyorlar.
Türk kızı!
İstiklâl sensin.
İstikbâl sensin.
Kurtuluş sensin.
Oku...

16 Ocak 2016 Cumartesi

2 Kadın 2 Çocuk

7 çocuğu vardı.
Bir gün, ilkokula başlayalı 4 ay bile olmayan 7. Oğlu elinde bir kâğıtla geldi. “Bu kâğıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi”. dedi.
Kadın kâğıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”

Aradan uzun yıllar geçip vefat ettiğinde, eski aile eşyalarını karıştıran dahi oğlu birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kâğıt buldu ve alıp açtı.
Kâğıtta “Oğlunuz şaşkın. Algılama ve anlama problemi var. Bu şartlarda okulumuza gelmesi uygun değil.” yazılıydı.

Ve o çocuk saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dâhisi haline getirilmiş Thomas Alva Edison “şaşkın” bir çocuktu…

Bir kadın, elektrikten ampule kadar onlarca icadın mucidini yetiştirerek insanlık tarihini değiştirdi.

*     *     *

14 yaşında evlendi.
Okula gönderilmediği halde okumayı öğrendi.
Bu yüzden “hoca” anlamına gelen “molla” lakabıyla anıldı.

30’una varmadan 3 çocuğu oldu.
3’ünü de sırayla kaybetti.
4. çocuğuna hamileyken eşkıyalar kocasını kaçırdı.

Çocuk doğduğunda emziremedi, yaşadıklarından dolayı sütü kesildi.
31 yaşındayken kocası öldü.
Oğlunu okutmak için dişini tırnağına taktı.

Subay olan oğlunu yıllarca göremediği oldu.
Memleketi düşman tarafından işgal edilince kızıyla birlikte yollara düştü.
Hastalığa yakalandı.
Oğlu için verilen idam kararını duyunca kısmi felce uğradı.
Kızıyla sıkıntılı ve sancılı günler geçirdi.
Oğlunun öldüğü haberleri hastalığını daha da kötüleştirdi.

3 yıldır ayrı kaldığı oğlunu hayata gözlerini kapatmadan önce nihayet son kez görme imkânı buldu.

1923 yılında vefat ettiğinde mezar taşına “TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanım'ın Ruhuna el-Fâtiha" yazıldı.

Ve bir kadın, dağılmakta olan bir milletin makûs talihini değiştirdi.

Kadın eğitilirse, bir toplum eğitilir. 


En iyi öğretmen: Başarısızlık

Başarıya giden yolda her başarısızlık, başarıya gitmeyen seçeneklerden birini elemektir. Başarısızlıklar, alternatifleri tüketerek başarı istikametinde ilerlemeye mecbur bırakır.
Sürecin ve sürece etki eden faktörlerin yeniden gözden geçirilmesine imkan sağlayarak derinleşmeye ve uzmanlaşmaya sevk eder. Düşünüş biçimlerini ortaya koyduğu için özeleştiriye kapı aralar. Neyin, nasıl yapılmayacağını öğreterek tecrübe kazandırır.
Başarısızlıktan korkmamak lazım. Başarısızlığın hüznü bireysel olmasına rağmen başarının sevinci evrenseldir.

Unutmayın, başarısızlık insanı, başarı insanlığı değiştirir.