2018'de çocuğunla;
✓ Oku
✓ Oyna
✓ Konuş
✓ Gez
✓ Dinle
✓ Seyret
Ona;
• Bütçe ver
• Sorumluluk ver
• Kural koy
• Sınır çiz
• Girişimciliği deneyimlet
Onun için;
• Zaman ayır
• Dil öğren
• Birikim yap
• Sağlıklı ol
Ve bunları rutine bağla. 0-9 yaş çocuğu her zaman rutini sever.
* Yukarıdaki maddeleri bir sonraki yazımızda örneklendirerek açacağız.
2 Ocak 2018 Salı
Bir Öğretmen olarak 2018 için Ailelere Tavsiyelerim
Etiketler:
2018,
anne baba,
çocuk,
mutlu çocuk,
tavsiye
23 Aralık 2017 Cumartesi
Pal Sokağı Çocukları ve Vatanseverlik
Bir gün ilkokul öğretmenimiz elinde bir kitapla geldi sınıfa. Biraz kitaptan bahsetti ve kendisi için bu kitabın çok değerli olduğunu söyledi. "Kim okumak ister" diye sorduğunda herkes çığlık çığlığa parmak kaldırınca hepimize aynı anda veremeyeceği için hakkaniyetli olması açısından kitaplık defterine baktı. O sırada en çok kitap okuyan ben olduğum için ilk olarak okumak bana nasip oldu...
Aradan en az 26 yıl geçmesine rağmen hâlâ Nemeçek'i, Pal Sokağı Çocuklarını ve Sibel öğretmenimi unutmadım. Her hatırladığımda ise burnumun direği sızlar...
Vatan sevgisini bir çocuğa kazandırmanın belki de en güzel, en edebi ve en gerçekçi yoluydu bu...
Yükselen apartmanlara karşı ellerinde kalan son oyun sahasını korumak için canını dişine takan fedakar çocukların yürek ısıtan romanı...
Bir çocuk; evini, sokağını, mahallesini tanımaz, sahiplenmez ise ülkesini ve milletini de sevemez, sahiplenemez.
Eğitimde "yakından uzağa, somuttan soyuta, basitten karmaşığa, öğrenciye uygunluk ve bilinenden bilinmeyene " ilkeleri vardır. Bu romanda tüm bunlar var.
Doğruluk, yardımseverlik gibi birçok temel değeri içeren ve oyun sahası bağlamında vatanseverliği de örtülü olarak içeren bir roman. İyi ki okumuşum. İyi ki Sibel öğretmenim beni bu kitapla tanıştırmış. Şimdi ben de öğrencilerime tavsiye ediyorum.
Pal Sokağı Çocukları'na benzeyen bir çok kitap yazıldı, film yapıldı. Ama hiç biri onun yerini tutamadı.
9 yaş üzeri çocukların okumasında fayda görüyorum.
Aradan en az 26 yıl geçmesine rağmen hâlâ Nemeçek'i, Pal Sokağı Çocuklarını ve Sibel öğretmenimi unutmadım. Her hatırladığımda ise burnumun direği sızlar...
Vatan sevgisini bir çocuğa kazandırmanın belki de en güzel, en edebi ve en gerçekçi yoluydu bu...
Yükselen apartmanlara karşı ellerinde kalan son oyun sahasını korumak için canını dişine takan fedakar çocukların yürek ısıtan romanı...
Bir çocuk; evini, sokağını, mahallesini tanımaz, sahiplenmez ise ülkesini ve milletini de sevemez, sahiplenemez.
Eğitimde "yakından uzağa, somuttan soyuta, basitten karmaşığa, öğrenciye uygunluk ve bilinenden bilinmeyene " ilkeleri vardır. Bu romanda tüm bunlar var.
Doğruluk, yardımseverlik gibi birçok temel değeri içeren ve oyun sahası bağlamında vatanseverliği de örtülü olarak içeren bir roman. İyi ki okumuşum. İyi ki Sibel öğretmenim beni bu kitapla tanıştırmış. Şimdi ben de öğrencilerime tavsiye ediyorum.
Pal Sokağı Çocukları'na benzeyen bir çok kitap yazıldı, film yapıldı. Ama hiç biri onun yerini tutamadı.
9 yaş üzeri çocukların okumasında fayda görüyorum.
Etiketler:
değerler eğitimi,
Pal Sokağı Çocukları,
tavsiye kitap,
vatanseverlik
3 Aralık 2017 Pazar
Büyük Resim ve STEM
"Ve nihayet modaya ben de uydum, başlığında STEM geçen yazı kaleme aldım."
Bilginin çok hızlı bir şekilde değiştiği, dönüştüğü ve üretildiği günümüzde uzmanlık alanları kılcal damarlarına kadar ayrılmış durumda. Bilim insanları ve eğitimciler çoğu zaman bu kılcal damarlarda kaybolup odaklanma körlüğü yaşıyor.
Bir kardiyoloğun, kalp ve damar hastalıkları bölümünün hipertansiyon dalının, stresin etkisinin ölçülmesi konusunda edindiği uzmanlığı, insan vücudunun ve yaşamının karmaşık yapısından dolayı tek başına hastalığın tedavisine imkan vermiyor. Endokrinoloji, metabolizma ve nöroloji gibi diğer dallarla işbirliği yapması gerekiyor. İşte bu işbirliği yüzyılımızın en kıymetli becerilerindendir.
Eğitim konusunda da durum aynı. Herkes filin farklı bir yerinden tutuyor. Bazıları ölçme, bazıları öğretim programları, bazıları insan kaynakları, bazıları da eğitim materyali üzerinden sorunları tanımlıyor. Nitelikli bir işbirliği ve bütüncül bir bakış açısı sağlanamıyor.
Buna rağmen, son zamanların en moda yaklaşımlarından birisi olan ve disiplinler arası işbirliği üzerinde yükselen STEM'in eğitim sistemimize entegre edilmesi çok iyi olmuştur. Her ne kadar ekonomi ve üretim odaklı hedeflerin bir aracı olsa da ülkemizin eğitim hedeflerine ulaşmasında büyük katkıları olacaktır. Fakat bu dahi tek başına yaralarımıza merhem olmaz.
STEM yaklaşımının Değerler Eğitimi, sanat ve sporla desteklenmesi gerekir. Aynı şekilde Sosyal Bilimlerin de Tarih, Coğrafya, Edebiyat, Sosyoloji ve Felsefe işbirliğine dayalı, bütüncül bir bakış açısına dayanan yeni bir yaklaşımı esas alması lazımdır.
Velhasılı parçalarda kaybolup, büyük resmi gözden kaçırmamak gerekir.
Bilginin çok hızlı bir şekilde değiştiği, dönüştüğü ve üretildiği günümüzde uzmanlık alanları kılcal damarlarına kadar ayrılmış durumda. Bilim insanları ve eğitimciler çoğu zaman bu kılcal damarlarda kaybolup odaklanma körlüğü yaşıyor.
Bir kardiyoloğun, kalp ve damar hastalıkları bölümünün hipertansiyon dalının, stresin etkisinin ölçülmesi konusunda edindiği uzmanlığı, insan vücudunun ve yaşamının karmaşık yapısından dolayı tek başına hastalığın tedavisine imkan vermiyor. Endokrinoloji, metabolizma ve nöroloji gibi diğer dallarla işbirliği yapması gerekiyor. İşte bu işbirliği yüzyılımızın en kıymetli becerilerindendir.
Eğitim konusunda da durum aynı. Herkes filin farklı bir yerinden tutuyor. Bazıları ölçme, bazıları öğretim programları, bazıları insan kaynakları, bazıları da eğitim materyali üzerinden sorunları tanımlıyor. Nitelikli bir işbirliği ve bütüncül bir bakış açısı sağlanamıyor.
Buna rağmen, son zamanların en moda yaklaşımlarından birisi olan ve disiplinler arası işbirliği üzerinde yükselen STEM'in eğitim sistemimize entegre edilmesi çok iyi olmuştur. Her ne kadar ekonomi ve üretim odaklı hedeflerin bir aracı olsa da ülkemizin eğitim hedeflerine ulaşmasında büyük katkıları olacaktır. Fakat bu dahi tek başına yaralarımıza merhem olmaz.
STEM yaklaşımının Değerler Eğitimi, sanat ve sporla desteklenmesi gerekir. Aynı şekilde Sosyal Bilimlerin de Tarih, Coğrafya, Edebiyat, Sosyoloji ve Felsefe işbirliğine dayalı, bütüncül bir bakış açısına dayanan yeni bir yaklaşımı esas alması lazımdır.
Velhasılı parçalarda kaybolup, büyük resmi gözden kaçırmamak gerekir.
Etiketler:
Bütüncül yaklaşım,
disiplinler arasılık,
Odaklanma körlüğü,
STEM
30 Kasım 2017 Perşembe
Domates, Biber ve Matematik
İlkokulda öğretmenimizin matematiğe olan tutkusu, benim de öğretmenime olan sevgim, en sevdiğim dersin matematik olmasına sebep oldu. Ciddi ciddi severdim matematiği. Sorular bulmaca gibi zevk verirdi bana. O yıllarda 5.sınıfta girdiğim Devlet Parasız Yatılı sınavını dahi kazandım. Bildiğim kadarıyla okulumuzdan daha önce bu sınavı kazanan olmamıştı, ya da ben bilmiyordum.
Ortaokulda ise yarım saatini marketinin hesaplarıyla geçiren, kalan on dakikada ise alelacele ders anlatan Süleyman G. isimli bir matematik öğretmenim vardı.
Okulun ilk bir kaç haftası korku ve panik içerisinde bocalama ile geçti. Bir gün derse girdiğimde Süleyman Bey tahtaya eksiler ve artılarla dolu bir soru yazdı. Çözün bunu deyip hesap işlerine daldı. Çözemedim, arkadaşımdan baktım. Çünkü bir önceki dersin olduğu gün yemekhane nöbetçisiydim, derse girmemiştim. Dersin sonunda birini tahtaya kaldırıp çözdürdü. Hiç birşey anlamadım. O akşam dersten sonra Fatih'e sordum. -2 ile -2'nin çarpımı nasıl +4 olur, diye. Verdiği cevap tatmin etmedi. Sonraki derslerde hocaya da soramadım. Çünkü buna en küçük imkan verecek bir yaklaşımı yoktu.
Bir kaç hafta sonra aynı sahne yine tekerrür etti. Bu sefer tahtada a'lar ve b'ler vardı. Basit denklemler yani. Onu oraya atıp, bunu buraya getirip çözülüyordu. Yine anlamadım. Yine Fatih'e sordum. -4 karşıya geçince niçin +4 oluyor? Cevap yine tatmin etmiyordu . Kafamda deli sorular... Neyse 5. ve 6. sınıfta ilk yazılılarım 3, ikinciler 5'ti. Çünkü Fatih'le yazılı kağıtlarını değiştirdik hep. (Fatih şuan bir üniversitede matematik hocası) Hatta birinde ben uçlu kalemle bir kaç soruyu çözmüştüm kalanını Fatih normal kalemle çözmüştü. O yazılının açıklanacağı gün bir arkadaşımla sıra değiştirip yemekhane nöbetçisi olmuştum. İyi ki olmuşum, çünkü o ders hoca benim kağıdı baya sorgulamış sınıfta.
Liseyi İskenderun Ticaret Meslek Lisesin'nde okudum. İlk sene Mustafa Duyar adında harikulade bir matematik öğretmenim oldu. Denklemleri bana o sevdirdi. Anlamadığımız yeri usanmadan defalarca anlattı. Bir kez sinirlendiğine şahit olmadım. Tüm 9. sınıflara benim matematikte ne kadar iyi olduğumu anlattı hep. Bir sene sonra tayini çıktı, gitti. Yerine gelen Süleyman'ı aratmadı. Zaten meslek lisesi olduğu için üst sınıflarda matematik dersi de yok denecek kadar azaldı.
Lisede okul birincisi olduğum için alandışı olmasına rağmen sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım. Orada da yine matematikle başım derde girdi. Fonksiyon grafikleriyle dolu tahtaya bakınca içimin karardığı bir gün hocama sordum; Hocam, lisedeki hocamız denklemleri anlatırken şöyle derdi. Üç kilo domates ile 2 kilo biber 17 lira, 5 kilo domatesle 2 kilo biber 17 lira ise ben buradan domates ve biberin fiyatlarını bulabiliyorum. Ama sizin anlattıklarınızın bende bir karşılığı yok. Bu fonksiyon dediğimiz şey nedir, ne işe yarar?
Derin bir sessizlik ve sınıfta atılan 3 tur sonunda arkadan gelip omuzuma iki defa hafifçe vurdu; oğlum git pazarda domates biber sat o zaman...
Geçme notu 50 olmasına rağmen o yıl matematikten finallerde de bütünlemelerde de kaldım. 2. sınıfta aynı dersi alttan yine aldım, yine kaldım. Okulu uzatmaya ramak kala bütünlemelerde 50 ile zor geçtim.
Eğitim sistemimizin kısa özeti budur. PİSA ve TİMSS, öğretmen nitelikleri, öğretim programları ve okulun gerçek hayattaki karşılığı bu açıdan değerlendirilmeli.
Matematiği anlamıyorum ama çok seviyorum, öğrencilerimin de sevmesi için çırpınıyorum. Tarih tekerrür etmesin...
Ortaokulda ise yarım saatini marketinin hesaplarıyla geçiren, kalan on dakikada ise alelacele ders anlatan Süleyman G. isimli bir matematik öğretmenim vardı.
Okulun ilk bir kaç haftası korku ve panik içerisinde bocalama ile geçti. Bir gün derse girdiğimde Süleyman Bey tahtaya eksiler ve artılarla dolu bir soru yazdı. Çözün bunu deyip hesap işlerine daldı. Çözemedim, arkadaşımdan baktım. Çünkü bir önceki dersin olduğu gün yemekhane nöbetçisiydim, derse girmemiştim. Dersin sonunda birini tahtaya kaldırıp çözdürdü. Hiç birşey anlamadım. O akşam dersten sonra Fatih'e sordum. -2 ile -2'nin çarpımı nasıl +4 olur, diye. Verdiği cevap tatmin etmedi. Sonraki derslerde hocaya da soramadım. Çünkü buna en küçük imkan verecek bir yaklaşımı yoktu.
Bir kaç hafta sonra aynı sahne yine tekerrür etti. Bu sefer tahtada a'lar ve b'ler vardı. Basit denklemler yani. Onu oraya atıp, bunu buraya getirip çözülüyordu. Yine anlamadım. Yine Fatih'e sordum. -4 karşıya geçince niçin +4 oluyor? Cevap yine tatmin etmiyordu . Kafamda deli sorular... Neyse 5. ve 6. sınıfta ilk yazılılarım 3, ikinciler 5'ti. Çünkü Fatih'le yazılı kağıtlarını değiştirdik hep. (Fatih şuan bir üniversitede matematik hocası) Hatta birinde ben uçlu kalemle bir kaç soruyu çözmüştüm kalanını Fatih normal kalemle çözmüştü. O yazılının açıklanacağı gün bir arkadaşımla sıra değiştirip yemekhane nöbetçisi olmuştum. İyi ki olmuşum, çünkü o ders hoca benim kağıdı baya sorgulamış sınıfta.
Liseyi İskenderun Ticaret Meslek Lisesin'nde okudum. İlk sene Mustafa Duyar adında harikulade bir matematik öğretmenim oldu. Denklemleri bana o sevdirdi. Anlamadığımız yeri usanmadan defalarca anlattı. Bir kez sinirlendiğine şahit olmadım. Tüm 9. sınıflara benim matematikte ne kadar iyi olduğumu anlattı hep. Bir sene sonra tayini çıktı, gitti. Yerine gelen Süleyman'ı aratmadı. Zaten meslek lisesi olduğu için üst sınıflarda matematik dersi de yok denecek kadar azaldı.
Lisede okul birincisi olduğum için alandışı olmasına rağmen sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım. Orada da yine matematikle başım derde girdi. Fonksiyon grafikleriyle dolu tahtaya bakınca içimin karardığı bir gün hocama sordum; Hocam, lisedeki hocamız denklemleri anlatırken şöyle derdi. Üç kilo domates ile 2 kilo biber 17 lira, 5 kilo domatesle 2 kilo biber 17 lira ise ben buradan domates ve biberin fiyatlarını bulabiliyorum. Ama sizin anlattıklarınızın bende bir karşılığı yok. Bu fonksiyon dediğimiz şey nedir, ne işe yarar?
Derin bir sessizlik ve sınıfta atılan 3 tur sonunda arkadan gelip omuzuma iki defa hafifçe vurdu; oğlum git pazarda domates biber sat o zaman...
Geçme notu 50 olmasına rağmen o yıl matematikten finallerde de bütünlemelerde de kaldım. 2. sınıfta aynı dersi alttan yine aldım, yine kaldım. Okulu uzatmaya ramak kala bütünlemelerde 50 ile zor geçtim.
Eğitim sistemimizin kısa özeti budur. PİSA ve TİMSS, öğretmen nitelikleri, öğretim programları ve okulun gerçek hayattaki karşılığı bu açıdan değerlendirilmeli.
Matematiği anlamıyorum ama çok seviyorum, öğrencilerimin de sevmesi için çırpınıyorum. Tarih tekerrür etmesin...
Etiketler:
matematik eğitimi,
Matematik sevgisi,
öğrenci tutumu
27 Kasım 2017 Pazartesi
Onlar...
Onlar her yerdeler.
Hızla çoğalıyorlar.
Çok güçlüler.
Becerikli ve titizler.
Hata yapmıyorlar.
Hasta olmuyorlar.
Üşümüyorlar.
24 saat kesintisiz çalışıyorlar.
İş yerinden ayrılmıyorlar.
Mesai ücreti istemiyorlar.
Acıkmıyorlar.
Psikolojileri asla bozulmuyor.
Tatil yapmıyorlar.
Sigorta istemiyorlar.
Ücret almıyorlar.
Söylenmiyorlar.
Patronu çekiştirmiyorlar.
Tazminat istemiyorlar.
Onlar her yerdeler.
Onlar, robotlar… Çocuklarımızı işsiz bırakacaklar.
- Korkmayın, biz izin vermediğimiz sürece metal yığınından ibaretler diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü tüm üretim bileşenleri sistemlerini onların üzerine tesis ediyor. Ama önlem almak, yeni duruma uyum sağlamak elimizde.
Peki ne yapmalıyız?
Onların yapamadığı, sadece bizim yapabildiğimiz becerilere odaklanmalıyız. Mesela robotlar eleştirel düşünemezler, yaratıcılıkları yoktur, insiyatif alamazlar, çıkarımda bulunamazlar, liderlik yapamazlar.
Bizim bu becerilerimiz onlara hakim olup, onları kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmamıza yetecektir. Robotik, kodlama, maker hareketleri bir bakıma bu amaca hizmet eder.
Buraya kadar yazdıklarım buz dağının görünen kısmı. 3D yazıcılar, akıllı nesneler, yapay zeka, esnek madde, sanal gerçeklik, nükleer enerji, sanal market, bitcoin sanal para var daha…
Olmaz diye düşünme, oldu bile!
Etiketler:
21. yüzyıl becerileri,
3D yazıcılar,
kodlama,
Robotlar,
sanal para
29 Temmuz 2017 Cumartesi
Ülke Gündeminden Dünyaya Bakış-2
10 Temmuz 2015 tarihli "Ülke Gündeminden Dünyaya Bakış" isimli yazımın devamı niteliğindedir.
Bu ay Türkiye'de öne çıkan Gündem;
• Meclis başkanına 5 milyon liralık "Mercedes" marka makam aracı alınması
• Din dersi zorunlu olmalı/olmamalı
• Evrim konusu yeni müfredatta olmalı/olmamalı
• Milli takımdan ayrılan Fatih Terim'e 5 milyon Euro tazminat ödenmesi
• İmamların da resmi nikah kıyabilmesi
• Bodrum depreminden sonra yeniden gündeme gelen zina-deprem ve açık-kapalı tartışmaları
• İşid'in Türkiye Emiri Yunus Durmaz'ın eşi dahil 39 kişiye verilen tahliye kararları
• Merve Kavakçı'nın Kuala Lumpur Büyükelçiliğine atanması ve İsmail Ağa şeyhinin dizinin dibindeki fotoğrafı
• Caner ve Ebubekir'in ekranlardaki "deve sidiği şifadır" tartışması
• Mardin Devlet Hastanesi'nde içki üretilmesi ve sağlık görevlilerinin tutuklanması
• Yönetici mülakatlarından önce ortaya çıkan noter onaylı torpil listesinin doğrulanması
• Sakarya'da film çekimi için yapılan sahte türbenin ziyaretçi akınına uğraması
• Ağrı'daki Kur'an kursunda, 9 yaşındaki yetim erkek çocuğuna hocası tarafından tecavüz edilmesi...
Bu ayki dünya gündeminden;
• ABD'de Shoukhrat Mitalov tarafından ilk insan embriyosu düzenlendi. Tartışmalar kusursuz insan üretilmesi ve ari ırk tehlikesi ekseninde devam ediyor.
• Çin ve Hindistan'da 6 yaşındaki çocuklara kodlama öğretilmesi sağlık/teknoloji tartışmasını beraberinde getirdi.
• Tesla'nın Elektrikli otomobillerinin ekolojik bilançosu AB'de tartışma konusu oldu.
• Atmosfere giren dev meteorların oluşturduğu tehdit üzerine ABD ve Çin işbirliği yapma kararı aldı.
• WhatsApp'ın oluşturduğu günlük 55 milyar mesajlık veri havuzunun oluşturduğu kişisel güvenlik açıkları ve kişisel bilgilerin reklam sektörüne pazarlanması
• Mardin Boncuklu Tarla'da bulunan 12 bin yıllık yaşam izleri tartışılıyor.
Bunları umutsuzluk aşılamak için yazmadım. Aşağılık psikolojisine bürünmeniz için de yazmadım.
Kısır ve gereksiz tartışmaların bizleri ne kadar oyaladığını, enerjimizi nasıl tükettiğini ve bizi nasıl bir kafesin içerisine hapsettiğini görebilmeniz için yazdım.
Ben Türk Gençlerine inanıyor ve güveniyorum. Bu zihni kuşatmayı elbette yaracak, milli ve evrensel anlamda insanlığa "değer" katacak işlere imza atacaklardır.
Bu ay Türkiye'de öne çıkan Gündem;
• Meclis başkanına 5 milyon liralık "Mercedes" marka makam aracı alınması
• Din dersi zorunlu olmalı/olmamalı
• Evrim konusu yeni müfredatta olmalı/olmamalı
• Milli takımdan ayrılan Fatih Terim'e 5 milyon Euro tazminat ödenmesi
• İmamların da resmi nikah kıyabilmesi
• Bodrum depreminden sonra yeniden gündeme gelen zina-deprem ve açık-kapalı tartışmaları
• İşid'in Türkiye Emiri Yunus Durmaz'ın eşi dahil 39 kişiye verilen tahliye kararları
• Merve Kavakçı'nın Kuala Lumpur Büyükelçiliğine atanması ve İsmail Ağa şeyhinin dizinin dibindeki fotoğrafı
• Caner ve Ebubekir'in ekranlardaki "deve sidiği şifadır" tartışması
• Mardin Devlet Hastanesi'nde içki üretilmesi ve sağlık görevlilerinin tutuklanması
• Yönetici mülakatlarından önce ortaya çıkan noter onaylı torpil listesinin doğrulanması
• Sakarya'da film çekimi için yapılan sahte türbenin ziyaretçi akınına uğraması
• Ağrı'daki Kur'an kursunda, 9 yaşındaki yetim erkek çocuğuna hocası tarafından tecavüz edilmesi...
Bu ayki dünya gündeminden;
• ABD'de Shoukhrat Mitalov tarafından ilk insan embriyosu düzenlendi. Tartışmalar kusursuz insan üretilmesi ve ari ırk tehlikesi ekseninde devam ediyor.
• Çin ve Hindistan'da 6 yaşındaki çocuklara kodlama öğretilmesi sağlık/teknoloji tartışmasını beraberinde getirdi.
• Tesla'nın Elektrikli otomobillerinin ekolojik bilançosu AB'de tartışma konusu oldu.
• Atmosfere giren dev meteorların oluşturduğu tehdit üzerine ABD ve Çin işbirliği yapma kararı aldı.
• WhatsApp'ın oluşturduğu günlük 55 milyar mesajlık veri havuzunun oluşturduğu kişisel güvenlik açıkları ve kişisel bilgilerin reklam sektörüne pazarlanması
• Mardin Boncuklu Tarla'da bulunan 12 bin yıllık yaşam izleri tartışılıyor.
Bunları umutsuzluk aşılamak için yazmadım. Aşağılık psikolojisine bürünmeniz için de yazmadım.
Kısır ve gereksiz tartışmaların bizleri ne kadar oyaladığını, enerjimizi nasıl tükettiğini ve bizi nasıl bir kafesin içerisine hapsettiğini görebilmeniz için yazdım.
Ben Türk Gençlerine inanıyor ve güveniyorum. Bu zihni kuşatmayı elbette yaracak, milli ve evrensel anlamda insanlığa "değer" katacak işlere imza atacaklardır.
22 Nisan 2017 Cumartesi
Çocuk demek, gelecek demektir.
Bir ülkenin yarınlarını çocukları ve gençleri tayin eder. Çocuk demek, gelecek demektir. Yeni bir ruh, yeni bir anlayış, yeni bir nesil demektir. Bu yüzden çocuğun mutlu bir ailede yetişmesi, iyi bir okul öncesi eğitim alması, bilim ve sanatla beslenmesi çok önemlidir.
17 milyonu okul çağında olmak üzere 23 milyon çocuğumuz var. Bu müthiş bir rakam. Ne mutlu bizlere ki her dem yeniden doğuyoruz.
Peki devlet olarak çocuklarımıza dair bir gelecek tasavvurumuz var mı? 23 Nisanlarda makam koltuklarına oturtmak, resmi törenlerde müzikli gösteriler yaptırmak, tablet hediye etmek, TEOG başarısı için kurs açmak, dolmuşlarda %30 indirim yapmak dışında...
Peki anne-baba olarak çocuklarımız hayatımızın neresinde? Ağlayınca eline tablet verip sıkılınca reklamsız TRT ÇOCUK mu seyrettiriyoruz? Ya da AVM’lerdeki playparklara mı götürüyoruz?
Yukarıdaki gibi hepimizin bildiği, cevabı kolay, itirafı zor, bahanesi hazır sorularla meşgul etmeyelim kendimizi. Biraz verilerle devam edelim.
TÜİK’in aile yapısı araştırması, 2016 sonuçlarına göre; anne ve babaların çocuklarına verdikleri ceza nedenleri incelendiğinde, en fazla ceza nedeninin %65,9 ile çocuğun eğitimini ihmal etmesi olduğu görüldü. Bunu sırasıyla, %46 ile çocuğun İnternette/bilgisayarda çok fazla oyun oynaması ve %33,3 ile kendi bakımını yapmaması ve odasını toplama gibi görevlerini yerine getirmemesi konuları izledi.
Bu araştırmadan çıkarılacak en kestirme sonuç şudur; çocuklar ders çalışmayı/okulu sevmiyor, çoğu bilgisayar/oyun bağımlısı ve temel yaşam becerilerini yerine getirmekte zorlanıyorlar.
Bir başka araştırma ise PİSA tarafından 28 OECD ülkesinde yapılan “öğrencilerin hayatlarından memnun olma düzeyini ölçen” araştırma. Türkiye bu ankette maalesef sonuncu sırada. Buna göre, çocuklarımız mutsuz, kaygılı ve okula aidiyet hisleri zayıf.
Ülkemizde eğitim adına oluşan olumsuz atmosfer, velisinden öğrencisine, yöneticisinden öğretmenine her kesimi sarmış durumda. Önce bu atmosferi değiştirmeliyiz. Yoksa böyle bir ortamda çağın ihtiyaç duyduğu eleştirel düşünme, bilişsel esneklik, tasarım, yaratıcılık, uyum gibi becerileri kazandırmak çok zor.
Unutmayın;
Bir ülkenin yarınlarını çocukları ve gençleri tayin eder. Çocuk demek, gelecek demektir. Yeni bir ruh, yeni bir anlayış, yeni bir nesil demektir. Bu yüzden çocuğun mutlu bir ailede yetişmesi, iyi bir okul öncesi eğitim alması, bilim ve sanatla beslenmesi çok önemlidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)