24 Nisan 2021 Cumartesi

SEN BOZUKSUN, DÜNYA SENDEN DOLAYI BOZUK (II.KISIM)

 

SEN BOZUKSUN, DÜNYA SENDEN DOLAYI BOZUK (II. KISIM)

 

Kemal Sunal’ın 1978 yapımı “100 Numaralı Adam” filmini bilirsiniz. Orada şöyle bir diyalog geçer;
-Babamın 2 ineği var. 30 litre süt alıyor, 100 litre satıyor.
-Bu nasıl oluyor?
-Sular kesilmezse bal gibi de oluyor.
 
Stüdyodaki konuklar alkışlamaya başlıyor. Ve Şaban devam ediyor;
-Yok abiler yok, babam da olsa halkı kazıklayanların alkışlanmasını istemem.

 

43 yıl sonra durum farklı mı? Mesela Ticaret Bakanı kendi şirketini kullanarak bakanlığa temizlik malzemesi satıyor. Hem de 100 liralık ürünü 175 liraya satıyor. Peki bu nasıl oluyor, diye sorabilirsiniz. Ben de derim ki; sular kesilmezse bal gibi de oluyor. Halkın alın terini kendi değirmenine kova kova taşıyanların “suları kesilmediği” sürece, etik değerlere sahip ahlaklı yöneticileri hak ettikleri yerlere getirmediğimiz sürece böyle de devam edecek.

 

Peki nedir bu ahlak ve/veya etik değer?

 

Ahlak kelimesinin kökeni “halk” kelimesi ile aynıdır. Buradan yola çıkarak ahlakın tanımını, halkın kahir ekseriyetinin kabul ettiği davranış biçimleridir diye tanımlarsak hata etmiş olmayız sanırım. Peki halk ahlaksızlığı ahlak gibi görmeye başlarsa, süte su katanı aynı stüdyodakiler gibi büyük bir vecd ile alkışlarsa, bu tanımı nereye koyacağız?

 

İslam alimi Gazali, ahlakı toplumda değil, kişinin kendi içerisinde aramaktadır. “Ahlak, insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir ki, bu meleke sayesinde davranışlar hiçbir zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan kolaylıkla ve rahatça ortaya çıkar” diyor. Yani alışkanlık haline gelen ahlak kendiliğinden ortaya çıkar. Bunun için zorlamaya, yaptırıma gerek yoktur, diyor.

 

Günümüz dünyası ise -özellikle kamu hizmetlerinde- ahlak yerine “etik değerleri” öne çıkarmaktadır. Etik değerler; kişiye, zümreye, inanca ve ırka göre değişmeyen, temel evrensel ilkeler ve değerler bütünü olarak tanımlanabilir. Mesela ABD seçimlerinde Obama’nın 3.kez başkan seçilme potansiyeli olmasına rağmen aday olmaması, bir yasa değişikliği ile tekrar aday olabilecekken buna tenezzül etmemesi, sahip olduğu etik değerlerle alakalıdır.

 

2014 Dünya Değerler Araştırması ve 2012 Türkiye Değerler Atlası raporuna göre; Türk toplumu, Avrupa'nın ve dünyanın en dindar toplumlarından birisidir. Dinin toplum yaşamındaki yeri %68,1 gibi oldukça yüksek bir oranla en üst düzeylerdedir. Diğer taraftan aynı araştırmada Türk toplumunun insanlara güveninin oldukça düşük olduğu belirtilmiştir. Halkın yalnızca 11,6’sı çoğu insana güvenilebileceğini düşünürken, yüzde 82,9’luk kesim çoğu insanı güvensiz buluyor.

 

Evet sözde dindarız ama birbirimize güvenmiyoruz. Hatta kendimize dahi güvenmiyoruz. Oysa toplumların sosyal sermayesi güvendir. Güven varsa güvenlik vardır, istikrar vardır, ilerleme vardır, adalet, sağlık vs vardır.

 

Peygamber Efendimiz bir gün pazarda bir buğday tezgahına uğrar. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslanır. Bunun üzerine satıcıya; “Bu ıslaklık ne?” diye sorar. Adam; “Ey Allah’ın Resulü! Yağmur ıslattı”, cevabı verince. “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı çuvalın üstüne çıkarsaydın ya!” karşılığını verir. Ardından da; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurmuştur.

 

Sahi günümüzde malının, fikrinin, icraatlarının, karakterinin ıslak kısmını çuvalın altına koymayan var mı? Islak kısmı da kuru kısmıyla birlikte şaffaf olarak sizlere sunanlara “malı kötü” muamelesi yapıp, ıslak kısmı alta koyanlara methiyeler mi diziyorsunuz? Hadi ilkinde “aldatıldık” dediniz. Peki sonrasında? Allah affetsin mi? Ne diyor Hadis-i Şerif’te; müslüman aynı delikten iki defa sokulmaz.

 

Yazımızın ikinci kısmını Baba Müslüm’ün güzel bir deyişiyle noktalayalım; kul günahkârsa Tanrı ne yapsın?


17 Nisan 2021 Cumartesi

SEN BOZUKSUN, DÜNYA SENDEN DOLAYI BOZUK (I.KISIM)

Baba, çok önemli bir proje üzerinde çalışıyordu. Çocuk ise, ısrarla babasın kendisiyle dışarı çıkıp bisiklet sürmesini istiyordu. Baba, çocuğu oyalamak için bir dünya haritasını parçalayıp önünde bıraktı. Haritayı düzelt, öyle çıkalım dedi. O arada ben de projeyi bitiririm, diye düşündü. Ama öyle olmadı. Çocuk haritayı iki dakikada düzeltmişti. Baba hayretle, bunu nasıl yaptığını sorduğunda çocuğun cevabı çok anlamlıdır;

- Haritanın arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzeltince dünya kendiliğinden düzeldi. Edip Ahmet Yükneki’nin dediği gibi;

(Ey İnsan!)

Sen bozuksun ondan dünya bozuldu.

Niçin bu dünyaya sitem edersin?

Son zamanlarda Norveç Başbakanı Solberg’in korona yasaklarını ihlal etmesi nedeniyle polis şefi tarafından kendisine ceza kesilmesi ve bunun üzerine başbakanın özür dilemesi çok konuşuldu. Günlerce medyada bizim yöneticilerimizde niçin böyle erdemli davranışlar göremiyoruz, biz niçin böyleyiz, diye sonu gelmez tartışmalar yapıldı.

Oysa Peygamber Efendimiz “Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz” diye yüz yıllar öncesinden bu günlere ışık tutmuştu. Aynı şekilde Hacı Bektaş-ı Veli ne güzel söylemiş; her ne arar isen, kendinde ara…

İlkokul çocuğu gibi, Ali saçımı çekti, Fatma silgimi aldı, diye sürekli bir söylenme, şikayet etme, mağdura yatma, başkalarını suçlama peşindeyiz. Huyumuz kurusun. Kendi dışımızdaki tüm dünya birlik olmuş sanki bizim üzerimize oynuyor. Bizim haricimizde herkes kabahatli, herkes kötü. Bir tek biz iyiyiz.

Nasrettin Hoca bir gün ahırda kaybettiği anahtarı avluda arıyormuş. Komşusu niçin ahıra bakmadığını sorunca;

—Orası karanlık. Burası aydınlık. Aydınlıkta aramak daha kolayıma geliyor, demiş.

Bugün sorunlarımızın sebebini başkalarında arayan bir yığın insan var. Çünkü öz eleştiri yapmak, özünü elden, elekten geçirmek zordur. Oysa suçlamak kolaydır.

Son olarak bir Bektaşi fıkrası ile bozulan insanlığımızın düğümünü çözmeyi sizlere bırakayım.

Adamın biri Bektaşiye;

-İyisin, hoşsun, ilim sahibisin de bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur, demiş. Bektaşi cevabı yapıştırır;

-Bre densiz! Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, Tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem, demiş.

Peki siz, sağ eli Ramazan kolisinde, sol eli selfie tuşunda olan siyasiler, dernekler, vakıflar ve devlet görevlileri!

Siz kimin nazarında itibar kazanmak istiyorsunuz?