insan ne ile yaşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
insan ne ile yaşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2021 Cumartesi

Hayatın anlamına dair



"Dağ başında

Rastladım ak sakallı birisine

Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri

Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi

Sordum ona

Aşk ne ustam, hayatın sırrı ne?


Sevda kuşun kanadında

Ürkütürsen tutamazsın

Ökse ile sapanla

Vurursun da saramazsın


Hayat sırrının suyunu

Çeşmelerden bulamazsın

Ansızın bir deli çaydan

İçersin de kanamazsın"


İşte böyle diyor Cem Karaca, meşhur bestesinde. Ökse ile sapanla, yani zorbalıkla ve şiddetle sevda kuşunu vurursun ama ona sahip olamazsın, onu avuçlarında tutamazsın. Çünkü sevgi korku ve zorbalığı sevmez. Aytmatov'un dediği gibi; sevgi emek ister, şefkat ister, merhamet ister.


Hayatın sırrını pet şişelenmiş sularda, sosyal medya paylaşımlarında, yapay dünyanın jelatinli ambalaj kutularında, iyi ışıklandırılmış vitrinlerindeki %50 indirimli insan bedenlerinde bulamazsın. 


Gürül gürül akan bir deli çaydan kana kana içtiginde, tenine değen su damlacıklarının serinliğini iliklerine kadar hissettiğinde ve bir söğüdün dallarının kulaklarına fısıldadığı bir türküde hissedersin hayatı. Cem Karaca'nın Sevda Kuşun Kanadında türküsünden bunu anlıyorum.


Tolstoy ise İnsan Ne ile Yaşar öyküsünde dağ başındaki bilgeye şunları söyletiyor;


Hayatta en önemli an şimdidir, sadece ona hükmedebilir ve onda var olabilirsin. İnsana en gerekli olan kişiyse yanındaki kişidir, çünkü şuan senin yanındadır ve seninledir. Hayattaki en önemli uğraş ise iyiliktir.


Diğer yandan Simon ve onun eşinde anlam bulan sevgi, merhamet ve iyiliğin ise insanın bir arada olmadan var olamayacağını, insanın tek başına yaşayamayacağını söylüyordu.


Peki gerçekten böyle mi? İnsanı yaşama bağlayan sevgi mi? Hayat, gerçekten bir başkası varken mi anlamlı geliyor?


Malcolm Gladwel, Outliers kitabında Newyork'a göç eden İtalyanlar'ın sağlıklı bir ömür sürdüğünü, kalp ve damar hastalığı gibi hastalıklara pek yakalanmadıklarını ve doğal akışında ecelleriyle öldüklerini söyler. 


Bunun sebeplerini ise şöyle ortaya koymaktadır. 

•Geleneksel komşuluk ilişkilerini devam ettirmeleri, 

•Her daim minnet duygularını birbirlerine ifade etmeleri,

•Geniş ailelerde büyüklerle yaşamaları,

•Her fırsatta bir araya gelip sohbet etmeleri,

•Birbirleriyle paylaşım yapmaları ve birlikte eğlenmeyi bilmelerine bağlar.


İsviçre’de yaklaşık üç buçuk milyon kişinin katıldığı bir araştırmada ise köpek sahibi olanların daha az kalp krizi geçirdiği ve daha sağlıklı olduğu tespit edilmiş. Sebebi ise yalnız yaşamanın sağlığa olumsuz etkileri.


Yaşları 36-52 arasındaki 9 bin 875 kişi üzerinde yapılan bir başka araştırmada yakın çevreden kaynaklı stres ve kaygının erken ölümlere sebep olduğu, iyi bir sosyal çevrenin ise ömrü uzattığı ortaya konulmuş.


Son olarak Kopenhag Üniversitesi‘nin yaptığı araştırmaya göre stresle başa çıkma kapasitesine bağlı olarak etrafındakilerle sürekli tartışma içerisinde olan insanlarda ölüm riskinin iki ya da üç kat artabileceği ortaya konmuş.


Tüm bunlara dönüp baktığımızda şunları görebiliyoruz;

✓Ailemiz, komşularımız ve sosyal çevremiz sağlığımızı doğrudan etkiliyor.

✓Yardımlaşma, merhamet ve anlamlı işler yaptığımızda varlığımız değer kazanıyor.

✓Sevincimizi ve kederimizi paylaşacak birilerine ihtiyaç duyuyoruz.

✓Geleneksel aileden çekirdek aileye geçtikçe sosyal ilişkilerimiz zayıflıyor ve hayatın krizlerine karşı savunmasız kalıyoruz.

✓Daha çok teşekkür, daha çok minnet duygusu ruhumuzu sağaltıyor, bizi dinginleştiriyor.

✓Her şeyden önemlisi hayata karşı duruşumuz psikolojimizle birlikte beden sağlığımızı da etkiliyor.


O halde bahçemizdeki ağaçtan, gökyüzundeki serçeye kadar birbirimize sarsılmaz bir zincirle bağlı olduğumuz bu evrende birbirimizin kıymetini bilmek, varlığını anlamlı kılmak ve başka hayatlar için de bir şeyler yapabilmek düşüncesi ile hareket etmeliyiz. 


Hayatımızın anlamı, varlığımızın sebebi ancak bu şekilde kıymet kazanır.