Anayasa Mahkemesi’nin Dershanelerin
yeniden açılması ile ilgili verdiği karardan sonra, dershaneler konusu tekrar
ülke gündeminin ilk sıralarına yerleşti. Bu yazımızda dershanelerin işlevini
nasıl yitirdiğini, inovasyon çağını yakalamak adına nasıl bir dönüşümden geçmesi gerektiğini
tartışacağız.
Dershaneler, okulun görevini tam
manasıyla yapamaması, sınava dayalı yapılan yerleştirmeler ve dezavantajlı
çocukların akranlarıyla arasındaki açığı kısa sürede kapatma ihtiyacından
doğmuştur. Başarıyı, çocukların bir soru daha fazla çözmesinde arayan bu
kurumlar, ticari kaygıları, cemaatlere eleman temin eden, atanamamış
öğretmenleri çok düşük ücretlerde istihdam eden ve çocukları sadece test
çözmeye iten yaklaşımları nedeniyle
çok eleştirildi.
Sınavlarda dereceye giren öğrenciler
üzerinden yapılan reklamlar, toplumsal olarak dershanesiz başarı sağlanamayacağı ön yargısını belleklerimize
yerleştirdi. Oysa başarıyı, sadece sınav sonucuna indirgemek, çocuğun kişisel
ve sosyal gelişimini göz ardı ederek her şeyimizle bir yarışa odaklanmamıza
sebep oldu. Kuşkusuz bu duruma gelinmesinde en büyük pay, eğitim politikalarına
yön veren siyasetçi ve bürokratlarındır.
Ülke olarak yaşadığımız bütün sorunların temelinde eğitim
yatmaktadır. Girişimci, inovatif, özgür ve özgün düşünen bireyler
yetiştirememizin sebebi, ilkokuldan yüksek lisansa kadar çocuklarımızı akademik
sınavlara hazırlarken onların ilgilerini, meraklarını, hislerini, farklı
fikirlerini, üreticiliklerini, işgücünü ve yaratıcılığını törpülediğimizdendir.
Dershaneler bu ülkenin bir gerçeği
değildir, olmamalıdır. Amaç sektöre pazar oluşturmak ise, dershanelerdeki beyin
gücü inovasyon için kullanılabilir.
Farklı kulvarlarda açılacak olan maker
stüdyolar ve uygulama kulüpleri,
çocuklarımızın ders dışı faaliyetlerle, ilgi duyduğu alanlarda kendini
geliştirmesine, kafasındaki idealleri gerçekleştirmesine, üretime katılmasına, yaparak yaşayarak
öğrenmesine, inovatif fikirlerini ve tasarımlarını gerçeğe dönüştürmesine imkân
sağlayacaktır. Alanında uzman eğitimcilerin rehberliğinde, her türlü donanıma
sahip platformlarda gelişimci bakış açısıyla inovasyonun temelini atma şansına
sahip olacaklardır.
Fikir kulüpleri, basın-yayın
kulüpleri, tarım-hayvancılık kulüpleri, kodlama ve programla kulüpleri, robotik
kulüpleri, sanat kulüpleri, tiyatro ve dans kulüpleri, resim kulüpleri gibi
sayısız alanda açılabilecek bu eğitim kurumları, sınav kaygısı olmadan,
çocuklarımızın kendi kendine ve hevesle gerçekten bir şeyler başarmasına imkân
sağlayacaktır.
Örneğin, ortaokula giden ve bilgisayar
programlarına ilgi duyan bir çocuk, yaşadığı yerdeki en yakın maker
stüdyolardan birine kaydolacak. Burada kodlamayı
öğrenecek. Kendi programlarını yazacak. Yazdığı programları 3 boyutlu yazıcılar, Netdunio, Arduino gibi basit elektronik devreleri kullanarak gerçeğe
dönüştürecek. Bu alandaki başarısını meslek liselerinde ve üniversitede devam
ettirerek hem sevdiği işi yapacak, hem mesleğine yeni yaklaşımlar kazandıracak, hem de ülke ekonomisine çıktısı
yüksek markalar kazandıracak.
Bunların hiç biri hayal değil. Bugünün
teknolojilerinin mucitlerinin küçücük bodrumlarda ve garajlarda ilk icatlarını
gerçekleştirdiğini ve kendilerini buralarda yetiştirdiğini düşünürsek, daha
donanımlı olan bu stüdyo ve kulüplerde çok daha güzel işler başaracak çocuklar
neden yetiştirmeyelim?
Çocuklarımız, günü birlik politikalar,
maddi kaygılar ve ideolojik saplantılarla heba edilmemelidir. Eğitim, siyaset üstü bir alan olarak
kalmalı. Dershaneler ise ya geleneksel çarkta maddi açlıklarını tatmin
edecek, ya da bu ülkenin geleceğinde pay sahibi olmak için tüm donanımıyla elini taşın altına koyacaktır.
Bekleyip, göreceğiz…