İlkokulda öğretmenimizin matematiğe olan tutkusu, benim de öğretmenime olan sevgim, en sevdiğim dersin matematik olmasına sebep oldu. Ciddi ciddi severdim matematiği. Sorular bulmaca gibi zevk verirdi bana. O yıllarda 5.sınıfta girdiğim Devlet Parasız Yatılı sınavını dahi kazandım. Bildiğim kadarıyla okulumuzdan daha önce bu sınavı kazanan olmamıştı, ya da ben bilmiyordum.
Ortaokulda ise yarım saatini marketinin hesaplarıyla geçiren, kalan on dakikada ise alelacele ders anlatan Süleyman G. isimli bir matematik öğretmenim vardı.
Okulun ilk bir kaç haftası korku ve panik içerisinde bocalama ile geçti. Bir gün derse girdiğimde Süleyman Bey tahtaya eksiler ve artılarla dolu bir soru yazdı. Çözün bunu deyip hesap işlerine daldı. Çözemedim, arkadaşımdan baktım. Çünkü bir önceki dersin olduğu gün yemekhane nöbetçisiydim, derse girmemiştim. Dersin sonunda birini tahtaya kaldırıp çözdürdü. Hiç birşey anlamadım. O akşam dersten sonra Fatih'e sordum. -2 ile -2'nin çarpımı nasıl +4 olur, diye. Verdiği cevap tatmin etmedi. Sonraki derslerde hocaya da soramadım. Çünkü buna en küçük imkan verecek bir yaklaşımı yoktu.
Bir kaç hafta sonra aynı sahne yine tekerrür etti. Bu sefer tahtada a'lar ve b'ler vardı. Basit denklemler yani. Onu oraya atıp, bunu buraya getirip çözülüyordu. Yine anlamadım. Yine Fatih'e sordum. -4 karşıya geçince niçin +4 oluyor? Cevap yine tatmin etmiyordu . Kafamda deli sorular... Neyse 5. ve 6. sınıfta ilk yazılılarım 3, ikinciler 5'ti. Çünkü Fatih'le yazılı kağıtlarını değiştirdik hep. (Fatih şuan bir üniversitede matematik hocası) Hatta birinde ben uçlu kalemle bir kaç soruyu çözmüştüm kalanını Fatih normal kalemle çözmüştü. O yazılının açıklanacağı gün bir arkadaşımla sıra değiştirip yemekhane nöbetçisi olmuştum. İyi ki olmuşum, çünkü o ders hoca benim kağıdı baya sorgulamış sınıfta.
Liseyi İskenderun Ticaret Meslek Lisesin'nde okudum. İlk sene Mustafa Duyar adında harikulade bir matematik öğretmenim oldu. Denklemleri bana o sevdirdi. Anlamadığımız yeri usanmadan defalarca anlattı. Bir kez sinirlendiğine şahit olmadım. Tüm 9. sınıflara benim matematikte ne kadar iyi olduğumu anlattı hep. Bir sene sonra tayini çıktı, gitti. Yerine gelen Süleyman'ı aratmadı. Zaten meslek lisesi olduğu için üst sınıflarda matematik dersi de yok denecek kadar azaldı.
Lisede okul birincisi olduğum için alandışı olmasına rağmen sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım. Orada da yine matematikle başım derde girdi. Fonksiyon grafikleriyle dolu tahtaya bakınca içimin karardığı bir gün hocama sordum; Hocam, lisedeki hocamız denklemleri anlatırken şöyle derdi. Üç kilo domates ile 2 kilo biber 17 lira, 5 kilo domatesle 2 kilo biber 17 lira ise ben buradan domates ve biberin fiyatlarını bulabiliyorum. Ama sizin anlattıklarınızın bende bir karşılığı yok. Bu fonksiyon dediğimiz şey nedir, ne işe yarar?
Derin bir sessizlik ve sınıfta atılan 3 tur sonunda arkadan gelip omuzuma iki defa hafifçe vurdu; oğlum git pazarda domates biber sat o zaman...
Geçme notu 50 olmasına rağmen o yıl matematikten finallerde de bütünlemelerde de kaldım. 2. sınıfta aynı dersi alttan yine aldım, yine kaldım. Okulu uzatmaya ramak kala bütünlemelerde 50 ile zor geçtim.
Eğitim sistemimizin kısa özeti budur. PİSA ve TİMSS, öğretmen nitelikleri, öğretim programları ve okulun gerçek hayattaki karşılığı bu açıdan değerlendirilmeli.
Matematiği anlamıyorum ama çok seviyorum, öğrencilerimin de sevmesi için çırpınıyorum. Tarih tekerrür etmesin...
30 Kasım 2017 Perşembe
27 Kasım 2017 Pazartesi
Onlar...
Onlar her yerdeler.
Hızla çoğalıyorlar.
Çok güçlüler.
Becerikli ve titizler.
Hata yapmıyorlar.
Hasta olmuyorlar.
Üşümüyorlar.
24 saat kesintisiz çalışıyorlar.
İş yerinden ayrılmıyorlar.
Mesai ücreti istemiyorlar.
Acıkmıyorlar.
Psikolojileri asla bozulmuyor.
Tatil yapmıyorlar.
Sigorta istemiyorlar.
Ücret almıyorlar.
Söylenmiyorlar.
Patronu çekiştirmiyorlar.
Tazminat istemiyorlar.
Onlar her yerdeler.
Onlar, robotlar… Çocuklarımızı işsiz bırakacaklar.
- Korkmayın, biz izin vermediğimiz sürece metal yığınından ibaretler diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü tüm üretim bileşenleri sistemlerini onların üzerine tesis ediyor. Ama önlem almak, yeni duruma uyum sağlamak elimizde.
Peki ne yapmalıyız?
Onların yapamadığı, sadece bizim yapabildiğimiz becerilere odaklanmalıyız. Mesela robotlar eleştirel düşünemezler, yaratıcılıkları yoktur, insiyatif alamazlar, çıkarımda bulunamazlar, liderlik yapamazlar.
Bizim bu becerilerimiz onlara hakim olup, onları kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmamıza yetecektir. Robotik, kodlama, maker hareketleri bir bakıma bu amaca hizmet eder.
Buraya kadar yazdıklarım buz dağının görünen kısmı. 3D yazıcılar, akıllı nesneler, yapay zeka, esnek madde, sanal gerçeklik, nükleer enerji, sanal market, bitcoin sanal para var daha…
Olmaz diye düşünme, oldu bile!